Dış siyasetten kaynaklanan risk ve kırılganlık faktörlerimiz azalmak yerine artıyor. Bir tarafta Irak ve Suriye’de ucu nereye kadar uzanacağı belli olmayan yeni adımlar atılırken diğer yanda Avrupa Komisyonu Parlamenter Meclisi Türkiye’nin yeniden denetim sürecine alınmasını kararlaştırdı. Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesinin ardından Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin de askıya alınması gündemde. Hele hele bir de idam cezası yeniden getirilirse, müzakereler kesin olarak bilinmeyen bir süre için buz dolabına girecek.
Türkiye’nin AB müzakere sürecinde bir ülke olması, yabancıların Türkiye’ye yaklaşım ve kararlarında birincil derecede önemli faktörlerden birisi. Bu nedenle AB ile ilişkilerin giderek bozulması ve araya mesafe girmesi, Türkiye’ye bakışı fazlasıyla etkileyecek bir gelişme.
Bu olumsuz gidiş, kuşkusuz zaten yeterince yüksek olan dış kırılganlık düzeyini iyice artıracak. Global fon akımlarının gelişmekte olan ülkelere eskisi gibi akmadığı hatta geri çekildiği bir finansal ortamda, bölgesindeki jeopolitik risklere aşırı ölçüde bulaşmış olması yüzünden zaten yeterince sıkıntı yaşayan Türkiye’nin sıkıntıları, AB ile ilişkilerin bozulması ile daha da artacak.
Sorun dış kırılganlık olunca ilk bakılması gereken nokta, döviz rezervlerinin durumu olmak zorunda. Döviz rezervlerinin yeterlilik durumuna değişik parametrelerle baktığımızda şöyle bir görünümle karşı karşıya kalıyoruz: