Türkiye açısından devlet ve yönetim sistemini köklü bir şekilde değiştirecek olan tarihi anayasa referandumu, bıçak sırtı bir farkla, üstelik sonuçları tartışmalı bir şekilde sonuçlanmış gözüküyor.
Bu haliyle Türkiye’de siyaset yeni bir faza girmiş durumda. Siyasette artık yeni koşullar, yeni dengeler var.
Bu durum sadece iç politika açısından geçerli değil. Dış politika açısından da böyle. Anayasa değişikliği ve referandum sonuçları, dünyanın Türkiye’ye bakışını da değiştiriyor. Son yıllarda ortayı çıkan kaygı ve eleştiriler, artık bir eğilim tespiti düzeyinden bir kesin niteleme aşamasına geçmiş durumda.
Bu değişim Türkiye’nin hem dış politikalarını, hem de ekonomisini ciddi ölçüde etkileyecek nitelikte.
Öncelikle seçim kampanyasının ve seçimlerin adil, eşit, özgür koşullarda yapılmadığı yolundaki tespitler geniş kabul görüyor. Seçimlerde hile ihtimali ve YSK’nın tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda bir güvensizlik var. Bu noktada AGİT gibi uluslararası gözlemcilerin raporları bekleniyor.
Seçimlerin adil ve eşit olmadığı yönündeki tespitlere rağmen sonucun küçük bir farkla “evet” yönünde çıkması da referandum sonuçlarına dünyanın bakışını etkiliyor. Birinci kaygı, Türkiye açısından bu kadar önemli değişikliklerin bu kadar küçük bir farkla kabul edilmiş olması, yeni sistemin toplumun genelinde benimsenme şansını zayıfl atacağı yönünde. İkinci kaygı ise referandumun toplumu keskin bir biçimde ikiye bölmüş olduğu şeklinde.
Referandum ile oylanan anayasa değişikliğinin içeriği ise Türkiye’nin artık farklı bir sınıfta değerlendirileceğine işaret ediyor. Yeni sistemin otoriterleşmeyi ve tek adam rejimini anayasal olarak tescillediği görüşü genel kabul görüyor. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının ortadan kalkacağı ve genel olarak kurumların zayıfl ayacağı ortak tespitlerden birisi. Daha önemlisi Türkiye’nin artık bir ‘demokratik ülke” sayılıp sayılmayacağı bile tartışma gündemine girmiş durumda. Anayasa değişikliğiyle Türkiye artık Rusya, Afrika ve Latin Amerika’daki bazı ülkeler gibi seçimlerin olduğu ama demokrasinin temel unsurlarının işlemediği otoriter yönetimlerin egemen olduğu “hibrit rejimler” sınıfına dahil ediliyor. Referandum sonrası süreçte insan hakları, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, barış süreci, OHAL uygulamaları, kamuda geniş çaplı tasfiyeler alanında yumuşama beklentisi de oldukça zayıf. Eleştirilen uygulamaların sürme olasılığını yüksek bulun yorumlar daha çok yer buluyor. Referandum akşamı hemen idamı geri getirmekten söz edilmesi, “iç ve dış düşmanlarla savaşımız aynen sürecek” şeklinde açıklamalar yapmış olması bunun işareti sayılıyor.
Bunlara bağlı olarak Avrupa Birliği ile ilişkilerin kopma noktasına kadar gitme ihtimali, artık pek de uzak görülmüyor. Böyle bir ihtimalin siyasete ve ekonomiye etkilerinin sarsıcı olacağı değerlendiriliyor.
Ayrıca Suriye ve Irak sorununda Türkiye’nin bundan sonra izleyeceği yola ilişkin belirsizlik ve kaygılar da artmış durumda.
Etkili yayın organlarının yorumlarına yansıyan bu görüşler, uluslararası finans kuruluşların değerlendirmelerinde de dikkate alınıyor ve büyük ölçüde benimseniyor.
Bu haliyle referandum ve anayasa değişikliği, Türkiye’nin dış kırılganlıklarını iyice artıran bir faktör haline geliyor.
Türkiye’ye bakışın böylesine değişmesi, kaçınılmaz olarak hem sıcak para akımlarını hem de doğrudan yatırımları etkileyecektir. Bu da önümüzdeki dönemin ekonomi açısından daha zorlu olacağı anlamına gelir. Kur oynaklığının sert, faizlerin yüksek, yatırımların zayıf olduğu süreç, önümüzdeki dönemde de etkisini artırarak sürdürecek gözüküyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder