Türkiye’nin liberal ekonomi macerasının köşe taşlarından birisi olan banker krizinin baş kahramanlarından olan Abidin Cevher Özden, dün İstanbul Kadıköy’deki çalışma ofisinde tabancasıyla intihar etti. En çetrefilli krizlerden sıyrılmayı kaç kez becermiş olan ve bankerlik krizi döneminde hayatlarını kararttığı binlerce ailenin trajedisini “ustalıkla” yöneten Cevher Özden, kendi ailesi içinde yaşadığı krizin altında kaldı.
Kendi adı yerine yarattığı marka olan Banker Kastelli diye anılan Abidin Cevher Özden, iletişim ve pazarlama ustası bir “finans gerillası” idi.
Bir öncü idi: Borsa ve bankacılık alanında döneminin çok önünde koşan yeni ürünlerle toplum karşısına çıktı. Daha önce bilinmiyor olmasına rağmen bu ürünleri etkili bir şekilde pazarlama başarısını gösterdi. Daha bankacılık sektörünün sabit faizi bile yeni tanıdığı bir dönemde mevduat sertifikası gibi menkul kıymete dayalı finansman araçlarını geliştirdi. Daha çoğu banka bile bihaberken repo uygulamalarını denedi. Tercüman Mahallesi konut projesi aslında Türkiye’deki ilk mortgage girişimi olarak kabul edilebilir. Konutlar senetle satılacak, senetler teminat gösterilerek alınan krediler ile inşaat hızla bitirilecekti. Hisse senedi piyasasında piyasa düzenleyiciliği denemelerine ilk girişen de oydu.
Kontrol dışıydı: Hep düzenlenmemiş, kuralları ve kurumları oluşmamış sularda gezindi, mevzuat boşluklarınını asıl yaşam alanı olarak seçti.
Aşırı risk müptelasıydı: Üstün bir zeka ve yaratıcılıkla kuralsız alanlarda öncü işler yaparken, hesabını ne kadar iyi yaparsa yapsın, hep aşırı riskler üstlendi. Kurumları oluşmamış alanlarda giriştiği aşırı riskli büyük projeler, hep hüsranla sonuçlandı. Bu hüsranın yıkıntısı altında binlerce tasarruf sahibi de kaldı. Kendisi sonunda kimseye borcu kalmadığını söylese de, hep trajedilerle hatırlandı. Bu yüzden belki de bir “finans dahisi” olarak anılabilecekken sektörün “günah keçisi” olarak kaldı. Yasaklı banker olmaktan kurtulamadı.
Can yaktı ama sevimli kaldı: Banker skandalı, ya da faciası diye tarihe geçen bir dönemin baş aktörü olmasına rağmen hep toplumda bu durumla hiç örtüşmeyen bir sempatiyle karşılandı. Bunda zeki, delidolu, küfürbaz, kendine hep güvenen kişiliği ve yüksek iletişim yeteneği büyük rol oynadı.
Mahallenin delisi olmaktan öteye gidemedi: Bu özellikleriyle o hep “mahallenin delisi” olarak kaldı. Toplum tarafından anlaşılmadığını, kendisinin öncü, yaratıcı, zeki ve akıllı olduğunu savundu, durdu bütün deliler gibi... Ama hiçbir zaman o toplum içinde tam anlamıyla meşru bir yer edinemedi. Hiç kitap okumamış olmakla övünürken Sorunlarla Sermaye Piyasası diye bir kitap yazması da, Başbakan Turgut Özal’a ikinci köprünün finansmanı için farklı ne tür sermaye piyasası araçları kullanabileceği konusunda akıllar verse de durumu değiştiremedi.
Hayatında iki ödül almıştı. Birisini Kızılay’dan, diğerini Bakırköy Akıl Hastanesi’nden. Bankerlik depreminin kahramanı ve mahallenin delisi için garip bir tecelli doğrusu...
Finans sektörünün bir öncü gerillası olarak sistemin sınırlarını zorladı. Sistem onu bir öncü, bir gerilla olarak değil bir terörist olarak gördü ve kendinden uzak tutmaya çalıştı, yasakladı. Çok erken uygulamaya çalıştığı şeyler onu bir günah keçisi yapmıştı, oysa bugün o günahlar sistemin zenginliğinin bir parçası olarak görülüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder