Angola da Norveç de petrol zengini ülkeler. Her ikisinin de ulusal varlık fonları var. Norveç’in ulusal varlık fonu bu alandaki en eski örneklerden birisi. Angola ise 2008 global krizi sonrasında kurulan yeni örneklerden.
Afrika’nın ikinci büyük petrol üreticisi olan Angola, 2008 krizi sonrasında petrol fiyatlarında yaşanan düşüş sonrasında ekonomisinin girdiği sıkıntılara karşı bir çözüm olarak petrol gelirlerine dayalı bir varlık fonu kurmaya karar verdi. Hazırlıklar, IMF gözetimi ve yönlendirmesi altında yapıldı.
5 milyar dolar sermaye ile kurulan fonun birinci işlevi bir istikrar fonu olmaktı. Ekonomi kötüye gittiğinde varlık fonunun kaynakları devreye girecek ve böylece yatırımlar aksamayacak, ekonomik krizin etkileri yumuşatılacaktı. İkinci amaç ise kalkınmaya yönelik altyapı yatırımları olacaktı.
IMF gözetiminde kurulan fon, kağıt üzerinde başta IMF ve OECD önderliğinde oluşturulan Santiago İlkeleri dahil ulusal varlık fonları konusundaki uluslararası standartlara da uygundu.
Petrolden elde edilen fonları uluslararası yatırımlara yönlendirme yetkisine de sahip olmasına karşın Angola fonu, ülke içindeki yatırımları tercih etti. Sahra-altı Afrika’daki altyapı yatırımlarının finansmanı ile otelcilik yatırımları ilk el atılanlar oldu. Ancak yatırım analizleri nasıl yapıldığı hatta yapılıp yapılmadığı belli olmayan otel yatırımları, fonun bir sektörün sübvanse edilmesinin aracı haline gelmesine yol açtı.
Daha ilginci Angola fonunun yönetiminde Devlet Başkanı José Eduardo dos Santos’un oğlu vardı ve fon daha çok Devlet Başkanı’nın oğlunun ekonomik gücünün artırılmasına hizmet ediyordu. Nitekim Angola Ulusal Varlık Fonu’nun Londra’nın Mayfair bölgesinde pahalı bir malikane “yatırımı” yaptığı açığa çıktı.
Don Santos’un oğlunun bu eleştirilere verdiği yanıt ise “Ben bu konuda sadece Devlet Başkanı’na hesap veririm, parlamentoya değil” oldu.
Diğer örnek Norveç ise bu alanda örnek bir yapıya ve sicile sahip. Fonun sahipliği ile yönetimi birbirinden ayrı ve her iki taraf da fonun faaliyetlerinin tüm alanlarında stratejilerini, kararlarını, uygulamalarını, mali sonuçlarını aylık, üç aylık ve yıllık raporlar halinde tüm kamuoyuna açıklıyorlar. Fon hem iç hem de uluslararası standartta bağımsız dış denetime tabi. Bu raporlar herkesin erişimine açık. Fon her alanda tam anlamıyla parlamento denetimine tabi. Sadece geçmişte yapılan faaliyetler ve sonuçları değil parlamento denetimine açık olan. Fonun geleceğe ilişkin stratejik kararları da parlamentoya sunulmak ve onay almak zorunda.
Dolayısıyla ulusal varlık fonunun bütçeye ne zaman ne kadar para aktaracağı, bu paranın nasıl kullanılacağı, fonun portföy yapısı, nelere yatırım yaptığı, ne getiri elde ettiği, yatırım ve risk politikasının ne olacağı, yatırım yaparken uyacağı etik ilkelerin neler olduğu hem kamuoyu tarafından hem de parlamento tarafından biliniyor ve denetleniyor.
Dolayısıyla ulusal varlık fonunun bütçeye ne zaman ne kadar para aktaracağı, bu paranın nasıl kullanılacağı, fonun portföy yapısı, nelere yatırım yaptığı, ne getiri elde ettiği, yatırım ve risk politikasının ne olacağı, yatırım yaparken uyacağı etik ilkelerin neler olduğu hem kamuoyu tarafından hem de parlamento tarafından biliniyor ve denetleniyor.
Kalkınma, refah, yatırım ve istikrar için güzel bir formül olarak sunulan ulusal varlık fonları içinde Angola benzeri fonların sayısı, Norveç benzeri fonlardan daha fazla. Ülkelerin yönetimi ne kadar demokratikse fonlarının karakteri Norveç’e o kadar yakın, ülkelerin yönetimi ne kadar otokratik ise fonlarının karakteri Angola’nınkini o kadar yakın oluyor.
Fonların Angola benzeri olmamasını önlemek için fonun stratejisinden faaliyetlerine her alanda alabildiğine şeff af olması, kamuoyu ve parlamento denetimine tabi olması, yatırım politikasının net olması, yönetiminin politik etkilerden arınmış ve liyakate dayalı olması şart.
Çıkan yasaya göre Türkiye Varlık Fonu’nun bu alanda gerekli standartları garanti altına aldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder