Türkiye Varlık Fonu’na ilişkin yasa Meclis’ten geçti. Türkiye Varlık Fonu, genel olarak ekonomiye olduğu kadar, kamu-özel dengesi, şirketler dünyası ve iş dünyası içindeki dengeler üzerinde de ciddi etkiler yaratabilecek bir yapıya ve imkanlara sahip. Ülke varlık fonları (ÜVF), dünyada çoğunlukla petrol gibi doğal kaynak ihracatçısı ülkeler, büyük miktarda ödemeler dengesi fazlası ve yüksek döviz rezervi olan ülkeler veya yüksek miktarda bütçe fazlası olan ülkeler tarafından kuruluyor.
ÜVF doğal kaynak ihracatı veya ödemeler dengesi fazlası ile elde ettikleri döviz rezervlerini piyasalar ve ekonomideki oynaklıklara karşı istikrar sağlamak için kullanıyorlar. Bunun yanı sıra doğal kaynaklardan elde edilen döviz ve bütçe fazlasının ekonominin diğer alanlarında rehavet ve hastalıklar yaratmaması da amaçlanıyor. Bütçe fazlasına dayalı olarak ÜVF kuran ülkeler, daha çok başta eğitim olmak üzere ülkenin geleceği için yatırım yapmak ve ekonomik kriz dönemlerinde eldeki bütçe fazlasını ekonomiyi canlandırmak için kullanmak için kullanıyorlar.
Türkiye bu grupların hiçbirine dahil değil. Ödemeler dengesi ve bütçesi fazla değil, açık veriyor; döviz rezervleri yüksek olmak bir yana orta halli bir krize bile dayanabilecek yapıda değil.
Bu yüzden olduğu kadarıyla özelleştirilecek kamu kuruluşları ile çeşitli kamu varlıkları aracılığıyla kaynak sağlanacak. Bir kaynak da borçlanma olacak. Mevcut durum işlerin daha çok iç ve dış borçlanma ile İşsizlik Fonu’nun kaynaklarına el atarak yapılacağına işaret ediyor.
Hükümet de bütçe açığı verdiği için varlık fonu ile Hazine, iç ve dış borç piyasasında aynı pastadan pay kapmaya çalışacaklar. Bunun borçlanma maliyetlerine etkisini zamanla göreceğiz.
Dünyadaki örnekler genellikle Türkiye’ye uymasa da Türkiye’de de ÜVF kurulabileceği savunulabilir. Bunun uygun formülleri de bulunabilir. Ama Türkiye’de kurgulanan modelin hiç de uygun bir formül olmadığını söyleyebiliriz.
Yasanın gerekçesinde varlık fonunun 3. Köprü ve havalimanı, Nükleer Santral gibi büyük projelere kamu borcu arttırılmadan finansman sağlanması amacını taşıdığı belirtiliyor. İhalesi yapılmış ve finansmanı ihaleyi alan şirketler tarafından çözülmüş olması gereken projeler için kaynak yaratmaktan bahsedilmesi, varlık fonunun niyeti konusunda daha ilk adımda soru işaretleri yaratıyor.
Dünyada varlık fonlarının yapısı ve faaliyetleri alanındaki en önemli ve en kritik tartışma konusu, kamu kaynaklarıyla yaratılan bu fonların stratejilerinin ve tüm faaliyetlerinin şeff af olması, hesap verebilir olması, iyi denetlenmesi, meclis denetimine açık olması, rekabet koşullarına, yasa ve kurallara uyması noktasında düğümleniyor. İktidarların varlık fonlarını, kendi politik çıkarları için veya yandaş zenginler yaratma aracı olarak kullanma riski de üzerinde en çok durulan konulardan.
Bizdeki uygulama dünyadaki iyi örneklerden son derece uzak. Operasyon yetkisi adeta sınırsız olan varlık fonu, Kamu İhale Yasası, Özelleştirme Yasası, Rekabet Yasası ve KİT’lerin Meclis denetimine ilişkin yasa gibi en temel yasalara tabi olmayacak.
Meclis denetimi ise sadece yılda bir kez Başbakan’ın atadığı denetçilerin hazırladığı rapor üzerinden Plan Bütçe Komisyonu tarafından yapılabilecek. Denetim sadece yıllık hesaplar üzerinden olacak. Fonun strateji ve politikaları üzerinde bir Meclis denetimi ise yasada yer almıyor.
Bir şirket düşünün Başbakanlık’a bağlı ama kamu kuruluşlarının tabi olduğu kanunlara tabi değil. Bir şirket düşünün özel hukuk hükümlerine tabi ama özel şirketlerin tabi olduğu en temel ticaret yasalarına tabi değil. Kamu varlıklarından elde ettiği kaynakları kullanarak her türlü operasyonu yapma hakkına sahip ama denetimi son derece yüzeysel.
Bu kadar kanun dışı kaçak iş yapma ihtiyacı ne için var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder