Ortadoğu'da mevcut krizler, çatışmalar, savaşlar, gerilimler, anlaşmazlıklar yetmiyormuş gibi bir anda bir krizimiz daha oldu. Katar minicik bir ülke. Nüfusu sadece 2.7 milyon. Basra Körfezi'nde küçük bir yarımadadan ibaret. Yarımadanın karayla bağlantısında Suudi Arabistan var.
Nüfus, askeri ve siyasi güç açısından böylesine küçük bir ülkenin muhatap olduğu bir krizin de küçük ve önemsiz bir kriz olduğu düşünülebilir. Krizin patlak vermesinin gerçek nedeni sahiden de söylendiği gibi Katar'ın “terör gruplarına mali destek sağlaması” olsaydı, sorun basit finansal ve ekonomik önlemler ve siyasi baskı yoluyla kısa sürede çözülürdü. Katar'ın olmayan siyasi ve askeri gücüyle bu baskılar karşısında politikalarını sürdürmekte inat etme şansı olmazdı. Ancak gerçek hiç de öyle değil. Tam tersine Katar krizi Ortadoğu'yu ve dünyayı çok ciddi bir çatışma ve krize sürükleyebilecek potansiyele sahip.
Çünkü Katar bir enerji devi. İran'la birlikte dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahip. Bu sayede kişi başına milli gelirde 130 bin dolar ile açık ara dünya şampiyonu. Ayrıca olağanüstü döviz geliri sayesinde dünyanın en büyük ulusal varlık fonlarından birisine sahip. Bu varlık fonu aracılığıyla Rusya'dan Avrupa ülkelerine, ABD'den Çin'e ve birçok gelişmekte olan ülkeye dünyanın her yerinde enerji, finans, perakende, gayrimenkul sektörlerinde dev şirketlerin hisselerine milyarlarca dolarlık yatırıma sahip.
Katar kendi başına askeri ve siyasi olarak küçük lokma gibi gözükse de sahip olduğu enerji rezervi ve finansal fonları ile çok farklı bir ağırlığa sahip. Bu nedenle de Katar krizi bir anda çok boyutlu olarak genişleyebilme potansiyeline sahip.
Olayın geçmişine ve gidişine enerji savaşları penceresinden bakınca konu daha net ortaya çıkıyor.
Basra Körfez'indeki doğalgaz rezervlerinin keşfi ve buradaki yatırımlar son 20 yılda Katar'ı dünyanın en büyük LNG ihracatçılarından birisi haline getirdi. Bu durum Suudi Arabistan'la ilişkilerini de değiştirdi. Suudi Arabistan eskiden beri Katar'ı bir “bağlı devlet” halinde tutmaya gayret etmişti. Zenginleşen Katar bu çerçevenin dışına çıkmaya başladı.
Örneğin Arap Baharı ve Suriye krizi sürecinde Katar, diğer Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler örgütünün etkin olması için milyarlarca dolar harcadı. Suudiler ise Vahabi etkinliğini artırmak istiyordu.
Katar ile Suudi Arabistan tüm bu süreçte aynı cephede yer almakla birlikte aralarında ciddi bir fay hattı ve rekabet vardı.
İki ülkenin İran ile ilişkiler konusundaki farklı duruşları bu fay hattını iyice derinleştirdi.
Aslında Katar enerji jeopolitiği cepheleşmesinde başta İran'a karşı taraftaydı. Katar gazını, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırması amaçlanan boru hattı projesi, temelde İran ve Rusya'ya karşı bir projeydi. Esad bu projeyi kabul etmedi ve Rusya'nın da desteklediği İran gazını Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz'e taşıyacak alternatif projeden yana tavır koydu. Zaten Suriye'deki iç savaşın başla(tıl)masının ardındaki gerçek neden de buydu.
Ancak Rusya'nın Suriye savaşına askeri ve siyasi müdahalesi Katar boru hattının gerçekleşme ihtimali ortadan kalktı. Suudi Arabistan'ın da sürekli siyasi baskısı altında denge arayan Katar, İran'a ile görüşmeleri öne alan bir hatta kaydı. Ayrıca Basra Körfezi'ndeki ortak doğalgaz rezervlerinin ekonomik ve stratejik yönetimi açısından da İran'la farklı bir ilişki içinde olmak Katar için gerekliydi. Katar buna paralel Rus enerji devlerine yatırım yaparak olarak Rusya ile de ılımlı ilişkilere yöneldi.
Katar krizinin, Trump'ın İran'ı hedef alan Suudi Arabistan ve İsrail ziyaretlerinin hemen ardından patlak vermesinin nedeni de bu.
Hem enerji jeopolitiğine etkileri hem de İran ve Rusya'yı da hedef alması nedeniyle Katar krizi, büyük istikrarsızlıklar ve hızla genişleyebilecek çatışmalara yol açabilecek potansiyele sahip.
Krizin uzun sürmesi ve büyümesi ise her halükarda Türkiye'yi ekonomik ve siyasi alanda kötü etkileyecek, Türkiye'yi yeni sorunlara sürükleyecek bir gelişme olur.
Aylan bebeği kim öldürdü?
Aylan bebeği kim öldürdü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder