Türkiye’nin hızla değişip duran tartışma gündeminin şu günlerdeki alevli konularından birisi “Avrupa Birliği’ni (AB) boş verip Şanghay 5’lisine girme” tezi oldu. Bu konuyu Erdoğan 2012 ve 2013 yıllarında başbakan olarak da dillendirmişti, ancak bu kadar tartışma yaratmadan küllenip gitmişti. Bu kez daha alevli bir tartışmaya yol açmış gözüküyor. AB ve ABD ile ilişkilerin kötü gidiyor olması, bu kez tartışmanın hem iç hem de dış kamuoyunda daha fazla yankı bulmasına yol açtı.
Daha çok iç politikaya dönük ajitasyon amacı taşıyan bu ifade, laftan pratiğe dönüştürülmesi çok sorunlu bir düşünce.
Öncelikle Şanghay Beşlisi olarak adlandırılan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), AB’nin alternatifi bir yapı değil. Yani AB’nin yerine ikame edilebilecek bir çözüm değil. ŞİÖ esasta bir güvenlik işbirliği örgütü. Bu yönüyle daha çok NATO’ya alternatif olabilir. Ancak ŞİÖ, NATO’dan farklı olarak bir askeri ittifak da değil.
ŞİÖ’nün kağıt üzerinde ekonomik boyutu da olmakla birlikte üyeler arasında henüz bir serbest ticaret anlaşması bile yok. Çin ile Rusya arasında enerji ağırlıklı büyük anlaşmalar yapılmış olmasına karşın tüm yapıyı kapsayan bir ticari avantajlar sisteminden söz etmek mümkün değil. Bu yönüyle de ŞİÖ’nün AB ile karşılaştırılabilir bir yanı yok.
ŞİÖ, temelde ABD’nin Çin’i kuşatma, Rusya’yı etkisizleştirme jeopolitik hedeflerine karşı oluşturulmuş bir örgütlenme. ABD’nin 21. yüzyıl stratejisi Çin’in dünyadaki gücünün ve etkinliğinin durdurulmasına odaklanmış durumda. Bu nedenle ŞİÖ, açıkça ortaya konmasa da ABD’nin dünya stratejilerine karşı bir yapı. Dolayısıyla NATO’nun da karşı cephesinde bir güvenlik işbirliği örgütü.
Bu yönüyle NATO üyesi olarak Türkiye’nin karşı cephedeki örgüte girmesi ve kabul edilmesi nasıl mümkün olacağı büyük bir soru işareti. Halen ŞİÖ’de “diyalog ortağı” statüsünde bulunan Türkiye’nin “gözlemci üye” olmasına Çin’in karşı çıktığını da hatırlamakta yarar var.
Türkiye’nin ŞİÖ’ye üye olabilmek için önce “gözlemci üye” olarak kabul edilmesi gerekiyor. Çin, ABD ile uzlaşan İran’ın tam üyeliğine pek sıcak bakmıyor. Bu koşullarda şimdi AB kapısında beklemekten şikayet eden Türkiye’nin ŞİÖ kapısında bekletilmeyeceğinin de bir garantisi yok. Türkiye’nin ŞİÖ üyeliği konusunda Rusya cephesinden şu anda gelen ılımlı mesajların, Rusya’nın ABD ve NATO’ya karşı yürüttüğü politik mücadelenin bir aracı olmaktan öte bir anlamı yok. Çin’den ise anlamlı bir tepki gelmiş değil.
Kaldı ki Türk hükümeti ile Çin ve Rusya IŞİD, Suriye, Irak, Ukrayna, Kırım, Uygur Türkleri gibi sorunlu alanlarda çatışan politikalara sahipler.
ŞİÖ’nün temel kuruluş hedeflerinden birisi, Orta Asya’da radikal dinci hareketlere, terörizme ve ayrılıkçılığa karşı ortak mücadele ve işbirliği. Çin ve Rusya, Orta Asya’daki radikal İslami hareketlerle ilişkiler konusunda Türk hükümetine çok kuşkuyla bakıyorlar.
Özellikle Çin için Uygur Türkleri kritik bir nokta. Türkiye ile Çin bu noktada taban tabana zıt bir duruşa sahip. ŞİÖ anlaşmasına göre üye ülkeler birbirinden sığınmacı kabul edemiyor. Ayrıca bir ülkenin istihbarat örgütü diğerinde kendi muhaliflerine karşı operasyonlar yapabiliyor. Yani Türkiye ŞİÖ’ye üye olursa bu konuda Çin ve Rusya’nın taleplerini kabul etmek zorunda olacak.
Bu haliyle bir NATO üyesi ve yılların ABD müttefiki olarak Türkiye’nin karşı taraftaki bir örgüte üye olmasının ne kadar çetrefil, sancılı ve sarsıntılı bir sorun olacağı ortada.
Bu haliyle bir NATO üyesi ve yılların ABD müttefiki olarak Türkiye’nin karşı taraftaki bir örgüte üye olmasının ne kadar çetrefil, sancılı ve sarsıntılı bir sorun olacağı ortada.
Buna kalkışabilmek için ekonominizin dışarıdan gelecek paraya bu kadar bağımlı ve bıçak sırtında olmaması, toplumunuzun bu kadar kutuplaşmış- bölünmüş olmaması, ülkenin içeride ve dışarıda savaş halinde olmaması şart.
Özetle ŞİÖ tartışması, altı boş ve gerçekliği olmayan bir tartışmadan ibaret.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder