Orta vadeli programların (OVP) ortaya çıkış amacı, hem kamuda çalışan teknokratlara hem de özel kesime üç yıllık bir yol haritası sunmaktır. Kamudaki teknokratlar, herhangi bir konuda bir karar alırken, bu üç yıllık yol haritasına bakarak karar alacaklardır. Özel kesimdeki işadamları, yatırımcılar, yöneticiler, ekonomistler, hatta aileler de ekonomik kararlarını alırken hükümetin üç yıllık hedeflerine ve programını bilerek daha doğru kararlar alabileceklerdir.
Kağıt üzerinde amaç böyle. Kağıt üzerindeki bu amaç gerçek hayata ne kadar yansıyabildi, yansıyabiliyor? Ekonomi aktörleri gerçekten kararlarına alırken hükümetin OVP’de ilan ettiği program ve hedefleri, kendileri için bir pusula olarak alıyorlar mı, alabiliyorlar mı? OVP metinleri, ekonomik bir karar alırken, ekonomik bir strateji oluştururken ilk bakılan temel bir metin oluyor mu?
Bunun için üç yıllık programların hem kendi içinde tutarlı, hem birbirini takip eden programların birbiriyle tutarlı, hedeflere uygun programların net ve ikna edici olması gerekir. Tabii bir de OVP’de ilan edilen hedeflerin, OVP’de açıklanmış olması gereken politikaları izleyerek büyük ölçüde tutturulmuş olması gerekir.
Hedefler tutmuyorsa veya üç yıllık hedefler her yıl değişiyorsa, OVP’lerin yol gösterici bir pusula olarak kullanılma şansı olamaz.
İlk OVP 2005 yılında ilan edilmişti ve 2006-2008 yılını kapsıyordu. Bu yıl OVP’lerin onbeşincisi yayınlandı. Bunlardan 11’inin gerçekleşme sonuçları da ortada. Dolayısıyla OVP’lerin hedeflerini tutturma açısından 11 yıllık bir karnesi var elimizde.
11 yıllık gidiş ve sonuçlara bakınca bu karnenin oldukça kötü olduğu ortada. Birincisi hedeflerin tutarlılığı korunmuyor. Bir yıl için konulan hedef, bir sonraki yıl değiştiriliyor. Üç yıl önce konulan hedef iki yıl kala değiştirilmese bile hedef yılına bir yıl kaldığında çoğu kez radikal sayılacak bir ölçekte değişikliğe uğruyor. İkincisi hedeflerin tutturulması adeta şansa kalmış. Bırakın üç yıl önceden konulan hedefin tutturulmasını, bir yıl önce ilan edilen hedefin bile tutturulmasında tam bir başarısızlık söz konusu.
Öyle ki gelişmenin hedef rakam bir yana gelişmenin yönünü bile doğru göremeyen OVP örnekleri var. Global kriz patladığında 2008’de hazırlanan OVP’de 2009 yılı büyüme hedefi yüzde 5 olarak ilan edilmişti. OVP global krize gözlerini kapatıp yüzde 5 gibi güçlü bir büyüme hedefi ilan ederken ekonomi yüzde 4.8 gibi en yüksek küçülmelerinden birini yaşadı. Bir sonraki OVP’de 2010 yılı için sadece yüzde 3.5’lik büyüme hedeflenmişti oysa gerçekte ekonomi yüzde 9.2 gibi tarihinin en yüksek büyümelerinden birisini gerçekleştirdi.
Son olarak 2016 için ilk belirlenen büyüme hedefi yüzde 5 idi. Bir yıl kala hedef yüzde 4.5’e çekildi. Oysa 2016 büyümesi, TÜİK’in GSYİH hesaplamasındaki değişikliğe rağmen ancak yüzde 3.2 oldu.
Aynı durum GSYİH miktarı, kişi başına gelir, kur, enflasyon, işsizlik oranı gibi temel göstergeler için de geçerli.
2018-2020 dönemini kapsayan yeni OVP’de de son derece iyimser hedefler yer alıyor. OVP metnine baktığınızda çizilen çerçevenin“Küresel finansman koşullarındaki elverişli ortamın önümüzdeki dönemde de korunacağı” kabulüne dayandığı görülüyor. OVP, gelişmekte olan ülkelere fon akımının 2018’de artma eğilimini sürdüreceği beklentisi içinde. Türkiye’nin ekonomik gidişini en fazla etkileyecek jeopolitik riskler konusunda ise “jeopolitik sorunların azalacağı” beklentisi var.
Oysa gerçek hayatta FED faiz artışına devam etmenin yanı sıra piyasadan para çekmeye başlıyor. Dünyada hem ticaret alanında, hem jeopolitik alanda riskler ve gerilimler artıyor. Türkiye açısından hem Suriye’de hem Irak’ta belirsizlik, gerilim ve savaş risklerinde bir hafifleme yok, hatta tırmanış var. İç politikada ekonomiyi olumsuz etkileyen faktörlerde de bir değişiklik işareti yok. Bu durumda ekonomik bir karar alırken OVP’de yer alan pembe hedefleri kim kendine pusula olarak alabilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder