Tarihi bir seçimi geride bıraktık. Bu seçimle anayasa değişikliklerinin tamamı yürürlüğe girmiş oldu. Artık Türkiye yeni bir rejimle yönetilecek.
Tarihi önemdeki bu seçim aynı zamanda ani bir seçimdi. Ekonomideki kötü gidişat, seçimleri 16 ay erkene almaya ve sıkıştırılmış bir takvimle kısa sürede yapmaya zorladı.
Seçim kampanyaları sırasında iktidardan muhalefete türlü türlü vaatler ortaya döküldü. Vaatler birbiriyle yarışırken partilerin ekonomik ve sosyal programları neredeyse hiç konuşulmadı.
Oysa ekonominin içinde bulunduğu durum, vaatlerden çok partilerin bu sorunların üstesinden gelmek için nasıl bir politika çerçevesi, nasıl bir yol haritası önerdiklerini tartışmayı gerektiriyordu. Partiler, bu temel ihtiyaçtan uzak durmayı tercih ettiler ve vaat yarıştırma kolaycılığına kaçtılar.
Seçim kampanyalarından aklımızda kalanlar partilerin türlü çeşitli vaatlerinden ibaret. Vaatler iş dünyası ve toplumun çeşitli kesimlerini hedef alıyor ve teker teker hepsine yeni imkanlar, kolaylıklar sunmaktan bahsediyordu.
Oysa ekonominin içinden geçtiği süreç, karşı karşıya bulunduğu sorunlar imkanların, kolaylıkların artırılmasını değil, tam tersine sıkıntıların artmasını getirecek. Seçimlerden hangi iktidar çıkarsa çıksın karşı karşıya olduğumuz durum, lolipop şekeri gibi ortaya saçılan vaatlerin dünyası değil, tüm kesimlerin acı ilaçlar içmek zorunda kalacağı sıkıntılı bir dönem.
Global piyasalardaki koşullar, geçmişteki borçlanmaya dayalı büyümenin kefaretinin daha fazla ertelenebilmesine artık imkan vermeyecek. ABD ve Avrupa merkez bankalarının politikaları, bizim gibi ülkelere akan sıcak paranın kesilmesine yol açıyor. Dış dengeleri en bozuk ülkelerden birisi olarak Türkiye, benzerlerinden daha fazla sarsılıyor.
Türkiye’nin 883 milyar dolarlık milli gelire karşılık dış borçları 453 milyar doları buldu. Bunun yarısı özel sektörün uzun vadeli borçları. Buna karşın cari açık hızlı bir tırmanış içerisinde ve yıllık toplamı 57 milyar doları aşmış durumda. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 5.57’ye çıktı.
Bu sistemi, bu dengelerle sürdürme şansı artık kalmadı. Döviz kurlarının ateşi bu yüzden yükseliyor.
Dış kaynak imkanındaki daralma büyüme hızının ciddi şekilde düşmesine yol açacak. İçeride gerek hanehalklarının, gerek şirketlerin riskli düzeydeki borçluluk hali, dış dengesizliklerin içerideki faturasını daha da ağırlaştıracak. Buradaki tıkanıklıklar bankacılık sistemini de zorlayacak.
Yükselen kurlar ve tırmanan faizler, yeni dönemin sıkıntılarının ilk işaretleriydi. Dev grupların borç yapılandırma için bankalarda kuyruğa dizilmesi de öncü sarsıntılardı.
Bunların arkası gelecek ve önümüzdeki sürece lolipop şekeri vaatler değil, hasta yatağındaki acı ilaçlar damga vuracak.
Süreci yanlış okuyup politika hatalarını sürdürmeye kalkışmak, nihayetinde hastalığın ağırlaşmasına ve acı ilacın dozajının artmasına sebep olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder