Ocak ayı sanayi üretimi, beklentilerin altında kaldı. Sanayi Üretimi Endeksi’nin yıllık artış hızı ocakta yüzde 1.48’e geriledi. Sanayi üretimi artış hızı, Kasım 2009’dan bu yana son 26 ayın en düşük hızı. Yani 2008-2009 krizinden çıkıldıktan sonraki en düşük üretim artış hızı ile karşı karşıyayız. Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi de Ekim 2009’dan bu yana 27 aydır ilk kez bir önceki yıla göre düşüş gösterdi.
Aylık değişimlere bakarsak, sanayi üretimi aralık ayına göre yüzde 14.96’lık bir düşüş gösterdi. Ancak sanayi üretiminin aralığa göre düşüş göstermesi, mevsimsel bir özellik. Bu nedenle mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endekse bakmak daha iyi bir fikir verebilir. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeks de aralık ayına göre yüzde 3.05 düştü. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endekste Ocak 2009’dan bu yana yani 36 aydır, bu kadar yüksek bir düşüş görülmemişti.
Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeks, son aylarda neredeyse peşpeşe bir düşüyor, bir yükseliyor. Bu da sanayi üretiminde yatay bir eğilime işaret ediyor. Resmi daha net görebilmek için daha sonraki ayların verilerine de ihtiyaç duymamıza rağmen, ocaktaki düşüşün boyutu, sanayi üretiminde yatay seyirden düşüşe doğru bir evrilme olduğunun sinyalini de veriyor.
Peki bu ekonomide arzulanan yumuşak inişin habercisi mi? Buna olumlu yanıt vermek zor. Sanayi üretimi verilerini, dış ticaret verileriyle birlikte değerlendirdiğimizde, tam tersine sert iniş ihtimalinin sinyallerini görüyoruz.
Ekonomide yumuşak inişle kastedilen, herşeyden bağımsız olarak büyüme hızının düşürülmesi değil, büyümenin yapısının, dinamiklerinin değiştirilmesi. Mevcut büyüme, ucuz sıcak parayla körüklenen aşırı iç talebe dayalı bir büyüme. Cari açığı ve dış borçları artıran bu yapı sürdürülebilir ve istikrarlı değil. Yarattığı kırılganlık, her an tökezleme riskini içinde barındırıyor.
Bu nedenle yumuşak inişle arzulanan, aslında sanayinin, üretimin yavaşlaması değil, ithalatın düşürülmesidir. Arzulanan en iyi seçenek de büyüme dinamiğinin üretime ve ihracata dayalı olmasıdır. Tabii bir de en kötü seçenek var: Hem dış talebin, yani ihracatın azalması, hem de iç talebin daralması sonucunda ekonominin aşırı yavaşlaması veya küçülmesi.
Son dönemde ithalatta bir yavaşlama ve gerileme eğilimi var. Bunu sanayi üretimindeki yatay seyir ve gerileme işaretleriyle birleştirirsek iç talepte bir yavaşlama olduğu ortaya çıkıyor.
Bu noktada dış talebin durumu, ekonominin sağlığı açısından önem kazanıyor. Sanayi malları ihracatında, ithalatla büyük ölçüde paralel bir seyir olduğunu görüyoruz. Bunu sanayi mallarında ihracatın ithalatı karşılama oranının ekimden bu yana yüzde 61-62 dolayında yatay bir seyir izlemesinden anlıyoruz. Karşılama oranının geçen yıl ortalamasının çok az üzerinde olsa da yatay eyretmesi, son aylarda sadece iç talebin değil dış talebin de daralmakta olduğunun sinyalini veriyor. Bu da bizi en kötü ihtimal ile karşı karşıya bırakıyor: İç ve dış talebin birlikte daralması sonucunda ekonominin sert bir iniş ile karşı karşıya kalması.
Böyle bir durumda ekonomi yönetiminin yine sıcak para, ithalat ve cari açığa yol vererek vaziyeti kurtarmaya çalışacağını, geçmiş deneyimlere dayanarak söyleyebiliriz. Ancak bu yıl işin son iki yılda olduğu kadar kolay olmayacağını da bilmek gerekiyor. ABD ve Avrupa merkez bankaları piyasaya ucuz para pompalamaya devam etseler de Avrupa bankalarının sermaye sorunları nedeniyle dışarıdan para bulmak eskisi gibi kolay olmayacak.
(http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul)
(http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder