Geçen haftaya ABD Merkez Bankası (FED) ile Avrupa
Merkez Bankası’nın (FED) toplantıları damga vurdu. Finans piyasaları büyük bir
umutla, iki merkez bakasından da yeni bir parasal genişleme planı
açıklamalarını bekliyordu. Özellikle Avrupa Merkez Bankası’nın parasal
genişleme planı açıklamasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü ECB
Başkanı Mario Draghi, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada “Euro’yu korumak
için ne gerekiyorsa yapılacağını” söylemiş ve “İnanın bana, yapacaklarımız
yeterli olacaktır” diye de eklemişti.
Ancak
beklentiler boş çıktı. Her iki merkez bankası da yeni hiçbir plan veya önlem
açıklamadılar. Draghi’nin “ne
gerekiyorsa yapılacak” sözü açık bir çek olarak kabul edilmiş ve piyasalar
coşmuştu. Ama Draghi’nin çeki karşılıksız çıktı ve piyasalar aldığından fazlasını geri verdi.
İlginç olan
bir nokta da her iki merkez bankasının da ekonomik durum değerlendirmelerinde
durumun kötküye gittiğini tesbit etmelerine rağmen bir adım atmamış
olmalarıydı. Oysa ekonomik durum
hakkında bu tahlilleri yapan merkez bankalarının, buna karşı bir şey de
yapmaları beklenirdi. Dünyanın en güçlü iki merkez bankasını, neden umut
veriyor ama iş harekete geçmeye gelince duruyorlar?
Bunun temel
nedeni, bu merkez bankalarının artık iktidarını büyük ölçüde kaybetmiş
olmaları. Ellerindeki aletin hem barutu azaldı, hem de etkinliği zayıfladı.
Merkez Bankalarının barutu azaldı, çünkü en güçlü
silahları olan faizleri düşürebildikleri kadar düşürdüler. Bu kadar düşük
faizle ekonomiyi ayağa kaldıramamışken, faizleri daha da düşürmenin anlamlı bir
sonuç yaratma şansı yok. Merkez bankalarının silahının etkinliği azaldı, çünkü
ikinci önemli alet olan para basmakla da anlamlı sonuçlar elde edilemedi. Şimdi finans piyasalarının açgözlülükle
beklediği yeni parasal genişleme planlarının da reel ekonomi üzerinde dikkate
değer olumlu bir sonuç yaratma şansı yok. Bu yüzden merkez bakaları
sıkışmış durumda.
Bu başarısız
sonucu, şimdiye değin sadece finans kuruluşlarının karlarını artırmaya yönelik
para politikaları izlenmiş olması doğurdu. Yani krizin faturası, krizin
sorumlusu olan bankaların sırtından alınarak diğerlerinin sırtına yıkıldı.
Örneğin iki parasal genişleme planı uygulayan FED, piyasaya
kriz döneminde 1.6 trilyon dolar pompaladı. Bankalara neredeyse sıfır faizle
pompalanan bu paralar, sözde ekonomiye ucuz kredi olarak enjekte edilecekti ve
ekonomi canlanacak, istihdam artacak, konut kredisini ödeyemeyen ailelerin borç
sorunu hafifleyecekti. Hiçbiri olmadı;
çünkü bankalar FED’den aldıkları bu parayı işletmelere ve halka kredi olarak
vermek yerine borsa spekülasyonlarına yatırarak dev karlar elde ettiler.
Şimdi bankalar kredi olarak vermedikleri bu 1.6 trilyon doların 1.5 trilyon dolarını
yine FED’de fazla rezerv olarak tutmayı tercih ediyorlar.
ECB’nin
parasal genişleme planında da durum farklı değil. ECB’nin piyasaya para
pompalaması sadece bankaların borç krizindeki ülkelerin tahvillerini ECB’ye
satarak güvenli gördükleri başka alanlara kaçırmalarına yaradı. Ne borç krizindeki ülkelerin yeniden rahatlıkla
borçlanabilmelerinin yolunu açtı, ne de ekonomiyi canlandıracak kredilere
dönüştü.
Bu sonuçlar üzerine gelecek yeni parasal genişleme
planlarının da farklı bir sonuç yaratması pek mümkün değil. Üstelik her yeni planın, ekonomiyi bırak
piyasalar üzerindeki etkisi bile bir öncekinden daha sınırlı ve kısa süreli
oluyor. Bu durumda merkez bankalarının da umut verirken bonkör, harakete
geçerken cimri davranmaktan başka yolu kalmıyor. Çünkü artık duvara dayanmış
durumdalar. Finans piyasaları da imal
edilen her umut balonunu iyice şişirmeye çalışarak yolunu buluyor.
http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder