Uluslararası Para Fonu (IMF) yıllık Türkiye raporunu yayınladı. Ekim ayındaki veri ve gözlemlere dayanan IMF raporu, Türkiye’nin aşırı dalgalı gündemi karşısında oldukça eskimiş bile sayılabilir. Buna rağmen IMF raporunu, son gelişmeleri de hesaba katarak okuduğunuzda ekonominin durumu ve geleceği konusunda hassas tespitler içerdiğini görüyoruz.
Raporun satır aralarından öne çıkan notları şöyle sıralayabiliriz:
✔Şimdiye değin Merkez Bankası’nı enflasyona yeterli önemi vermemek ve yeterince sıkı para politikası izlememekle eleştiren IMF, bu tutumunu ekonominin içine düştüğü durgunluk riski nedeniyle yumuşatmış durumda. Hatta ekonomide durgunluk riskinin artması halinde, enflasyon hedefinin ikinci plana bırakılabileceğini ima ediyor. Ancak bunu söylerken böyle bir para politikasının, kurlarda hızlı çıkışa yol açma ihtimalinin yüksek olduğunu ve bu durumda ani ve yüksek faiz artışının zorunlu hale gelebileceğini ve uygulamanın çok dikkat gerektirdiğini vurguluyor.
✔Rapor maliye politikası cephesinde de yaşanan ekonomik durgunluğa karşı genişlemeci politikalar izlemek için kısıtlı bir alan bulunduğunu ancak bunun orta vadede bütçe disiplininin nasıl sağlanacağının net ve güvenilir şekilde açıklanarak yapılması gerektiğini vurguluyor.
✔Rapor, bankacılık cephesinde açıklanan paketlerin temel yaklaşımının talebi canlandırmak olduğunu, bunun kredi arzındaki kısıtları gevşeteceğini ama kredi artışındaki yavaşlamanın altındaki temel soruna hitap etmeyeceğini vurguluyor. Rapor kredi artışındaki yavaşlamanın asıl nedeninin, içerdeki belirsizliklerin şirketlerin ödeme gücünde yarattığı riskler ile kur artışının döviz borçlusu şirketlerde yarattığı riskler olduğunu belirtiyor.
✔ IMF, batık kredilere ilişkin veri kalitesinin kötü olduğunu tespit ediyor. Yeniden yapılandırmalar ve bankaların kredi sınıflandırmasındaki karışıklıklar ile BDDK’nın bankaların kredi sınıflandırması alanındaki gözetiminin yetersiz olması yüzünden, batık kredi sorununun gerçek boyutunu ölçmenin zorlaştığı belirtiliyor.
✔Raporda özel sektörün döviz borcu riski, en acil ve kritik sorun olarak geniş yer alıyor. En büyük ilk 100 firma içinde ilk 20’nin kur ve faiz şokunu kaldırabilecek durumda olduğu, ancak ikinci gruptaki 80 dev firmanın ciddi hasar görebileceği bilgisine yer veriliyor. Bu gruptaki firmalara ilişkin önlemlerin çok acil ve önemli olduğu özellikle vurgulanıyor.
✔Rapor, kamu-özel işbirliği (KÖİ) projeleri ile devlet garantili borçlar ve geri alım garantileriyle kamu yükümlülüklerinin hızla arttığına dikkat çekiyor. KÖİ alanında yasaların ve gözetimin yetersiz olduğu uyarısında bulunuyor. Artan miktarda bütçe dışı mali mali riskin, bilgileri kamuya da açıklanmadan Hazine’nin oturmuş onay ve gözetim sisteminin dışına çıkartıldığı vurgulanıyor. Rapor, kapsamlı bir KÖİ çerçeve yasası çıkartılmasını ve tüm devlet garantileri için güçlü bir merkezi gözetim, kabul ve şeffaflık düzenlemesi yapılması uyarısında bulunuyor.
✔Raporda Türkiye Varlık Fonu’nun yönetiminin uluslararası en iyi örneklere uygun olması ve yatırım politikasının şeffaf olması uyarılarında da bulunuyor.
✔Rapor zorunlu özel emeklilik yasasını olumlu bulmakla birlikte mevcut yapının, özel tasarruf artışını artırma etkisini zayıflattığını belirtiyor. IMF özel emeklilik kesintilerinin SGK’da merkezileştirilmesini, Emeklilik Gözetim Merkezi’nin kayıtları iyi tutacak şekilde güçlendirilmesini ve fon yönetiminin uluslararası ihaleye açılmasını öneriyor.
✔15 Temmuz sonrasında kamuda yapılan tasfiyelerin devletin kurumsal yapısında zafiyete yol açma ihtimali ile şirket yönetimlerine el konmasının, yatırım ortamına zarar verebileceği hatırlatılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder