Merkez Bankası yılın ilk enflasyon raporunu açıkladı. Bu rapor, içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Bizi korkutan soruların nasıl yanıt bulduğunu, böylesine fırtınalı bir ortamda deniz feneri rolü oynaması gereken Merkez Bankası’nın ne ölçüde güven verebildiğini görmek açısından bu rapor, kritik önemdeydi.
Malum Türkiye politik, jeopolitik ve ekonomik açıdan kritik bir süreçten geçiyor. Yüksek ve oynak kurların ekonominin, şirketlerin, bankaların ve vatandaşın başına ne boyutta belalar saracağı kestirilemiyor. Yüksek kurların bir türlü makul düzeye inmeyen enflasyonu nerelere taşıyacağı büyük bir soru işareti. Kredi notu üç büyük derecelendirme kuruluşu tarafından da yatırım yapılabilir düzeyin altına indirilmiş. Yabancı fonların ve yatırımcıların gözü, dünyanın en kırılgan ülkelerinden birisi haline gelen Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu şoklar karşısında nasıl bir ekonomi politikası izleyeceğinde.
Bu nedenle bu enflasyon raporunun muhatapları gözündeki ağırlığı öncekilerden çok daha yüksekti. Peki açıklanan rapor bu ağırlıkta bir rapor muydu? Ne yazık ki buna olumlu yanıt vermek mümkün değil.
Birinci olarak Merkez Bankası ilk kez yılsonu enflasyon hedefini tutturamayacağını daha yılın başında kabul ve ilan etti. Enflasyon hedefi yüzde 5 ve 2 puanlık sapma hedef aralığı içinde makul karşılanabiliyor. Merkez Bankası şimdiden enflasyonun yıl sonunda yüzde 8 olacağını, hatta yüzde 9.4’e kadar bile çıkabileceğini söylüyor.
Durumu iyice dramatik hale getiren önemli bir nokta daha var. 2016’da enflasyon hedefini tutturamayan Merkez Bankası, izlediği tüm politikaların doğru, yerinde ve yeterli olduğunu savunmaya devam ediyor. Merkez Bankası, “şu noktada yanlış yaptık, şunu geç yaptık, şurada yetersiz kaldık” dediği tek bir nokta yok. Merkez Bankası’nın hükümetin politikalarına dair de olumlu şeylerden başka söylemiyor.
“Madem her şey doğru ve yerli yerindeydi, enflasyon neden hedefin bu kadar üstüne çıktı? Sorumlu siz değilseniz, kim ya da ne?” sorularının da yanıtı yok.
Devamında Merkez Bankası bu yıl da enflasyonun yüzde 8-9’u bulacağını tahmin etmesine rağmen aynı politika çerçevesini izlemekle yetineceğini ilan edebiliyor. Adeta “enflasyon bizim fıtratımızda var” deyip, oturacağız.
Bu arada yüzde 5’lik enflasyon hedefinin 3 yıl sonra tutacağı tahmini tekrarlanıyor. Ama yıl ilerledikçe 3 yıl sonrası da bir yıl ileriye gidiyor. Geçen yıl yüzde 5 hedefinin 2017’de gerçekleşeceği tahmin ediliyordu. Bu yıl yüzde 5 hedefinin gerçekleşeceği yıl 2018’e kaydı. Her yıl tekrarlanan bu durum, artık karikatürize hale geldi.
Merkez Bankası hükümete yazdığı mektupta da izlenen politikaları olumlu bir dille anlatmaktan başka bir şey yapmıyor. Başarısızlığın ne nedeni, ne de çözümü için bir tespit ve öneride bulunmuyor. Bu arada enflasyon inerken faizi nasıl indirdiğini, çıkmaya başlayınca da kısmen artırdığını anlatırken, öncü ve önleyici bir politikalar izlemediğini, tersine enflasyonu arkadan takip ettiğini de itiraf ediyor.
Üstelik tüm bunlar şöyle bir ortamda gerçekleşiyor: Başta IMF ve kredi derecelendirme kuruluşları olmak üzere uluslararası kurumlar Merkez Bankası’nı, fiyat istikrarı önceliğine gereken ağırlığı vermemekle eleştiriyorlar. Merkez Bankası’nın politik baskı altında hareket etmesinden kaygı duyuyorlar. OHAL sürecindeki tasfiye ve düzenlemelerin kurumsal yönetim zafiyeti yarattığını, bunun hem politika geliştirmede, hem de uygulamada yetersizlikler yaratacağını vurguluyorlar.
Merkez Bankası’nın raporunun içerik ve ruhu, bu eleştiri ve kaygıları sakinleştirecek nitelikte değil, artıracak nitelikte.
Bu nedenlerle son Enflasyon Raporu, bizi rahatlatmıyor, tersine korkularımızı artırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder