Fitch’in de diğerlerine katılmasıyla üçüncü önemli kredi derecelendirme kuruluşu da Türkiye’nin kredi notunu, yatırım yapılabilir sınıfından düşürdü. Standard and Poors’ (S&P) ve Moody’s Türkiye’nin kredi notunu daha önce düşürmüştü. Türkiye’nin kredi notunu “spekülatif” kategorisine düşüren ilk kuruluş olan S&P, son yaptığı değerlendirme ile Türkiye’nin kredi notuna ilişkin olası gelişme yönünü de “durağan”dan “olumsuz”a indirdi. Yani önümüzdeki dönemde notun daha da düşmesi ihtimali güçlü.
Kredi derecelendirme kuruluşlarını “şeytan”, “düşman” ilan etmek veya “vız gelir, tırıs gider”, “yok hükmündedir” gibi laflar, taraftar grubunda moral bozulmasını frenlemekte bir nebze işe yarasa da ekonominin karşı karşıya bulunduğu durumun vahametini değiştirmez.
Kaldı ki Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir düzeyden düşüren sadece yabancılar da değil. Uzun zamandır özel sektör yatırımlarının yerinde sayması ve ekonomik güven endeksinin global kriz dönemindeki düzeyine kadar düşmüş olması, içerideki ekonomik aktörlerin de Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş olduğunu gösteriyor.
Bu nedenle kredi notunun neden düşürüldüğünü, nasıl değerlendirmeler yapıldığını ciddiyetle incelemek ve önemle ele almak zorundayız. Çünkü yabancı yatırımcılar ve global fonlar, bu raporları birinci derecede önemseyerek inceliyor ve ona göre karar veriyorlar. Ekonomisi dış kaynağa aşırı ölçüde bağımlı hale getirilmiş olan Türkiye’nin, bunları kulak arkası etme lüksü zerre kadar yok.
Üç kredi derecelendirme kuruluşunun da not düşürürken yaptıkları değerlendirmeler büyük paralellik gösteriyor. Not düşüşü ekonomik ve politik gelişmelere bağlanıyor.
Ekonomi cephesinde dünyada yükselen dolar ve yükselen faizler karşısında Türkiye’nin kırılganlığının iyice arttığı, artacağı birinci ortak tespit. Kurlardaki artış, döviz borçları aşırı yüksek olan özel sektörü ve zincirleme olarak da şu anda sağlam gözüken bankaları sarsabilir. Döviz rezervleri düşük olan Türkiye’nin kısa vadede dış borçları çevirebilmesi zor ve yüksek maliyetli olacak. Yatırımcı eğilimlerindeki ani değişmeler dış finansmanda ciddi tıkanıklıklara yol açabilir. Yüksek enflasyon ve büyüme hızındaki düşüş görünümü iyice bozuyor. Üstelik Merkez Bankası, politik baskı altında ve enflasyon hedefine uygun politikalar izlemiyor. Göreli olarak tek sağlam alan kamu maliyesi ve kamu borçları. Ancak düşük büyüme, bu cepheyi de sarsabilir.
Bu tespitler vurgulanma düzeyleri farklılık gösterse de üç kuruluşun raporunda da ortak. Ancak bu tespitler yeni değil, bu kuruluşlar tarafından uzun zamandır yapılmakta olan tespitler.
Yeni olan ise siyasetteki gelişmeler ve artan riskler.
İçeride barış sürecinin sona ermesi, dışarıda Suriye ve artan güvenlik ve terör sorunu, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğüne ilişkin gelişmeler, yatırım ortamını olumsuz etkileyen faktörler olarak sayılıyor. OHAL sürecinde kamuda yapılan tasfiyenin kurumları zayıflattığı tespitinin yanı sıra özel sektöre yönelik kayyum ataması benzeri uygulamaların yatırım ve mülkiyet güvenliği kaygısı yarattığının altı çiziliyor. Son olarak anayasada yapılmak istenen değişiklikler ile dengeleme ve denetleme mekanizmalarından yoksun başkanlık sisteminin yarattığı kaygılar ekleniyor.
Görüldüğü gibi not düşüşünü asıl tetikleyen de ekonomi değil siyaset cephesindeki gelişmeler ve siyasetin ekonomi için yarattığı riskler. Tekrar yatırım yapılabilir ülke notunu almak da artık büyük ölçüde siyasetteki gelişmelere bağlı.
Bu yüzden de siyasetteki olumsuz gelişmelerin tersine dönmesi, not artışının eskisinden daha çabuk gerçekleşmesi şansı da doğurabilir. Bu açıdan bakınca önümüzdeki referandum, ekonomideki tehlikeli gidişi durdurmak için de bir fırsat olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder