Merakla beklenen ve büyük önem atfedilen Beyaz Saray buluşması nihayet gerçekleşti. Beyaz Saray’daki “kritik” Erdoğan-Trump görüşmesiyle ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmış olacaktı. Washington ziyareti arifesinde Erdoğan’ın Trump ile yapacağı görüşmeyi “virgül mertebesinde değil, nokta mertebesinde olacak” diye tarif etmesi, ayrıca “gerekirse başımızın çaresine bakarız” mesajı vermesi, bu görüşmenin önemini ve beklentileri iyice yükseltmişti.
Kısa ikili özel toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısındaki sözlerden ve daha sonra yapılan açıklamalardan Beyaz Saray ziyaretinden, iki ülkenin tutum ve ilişkilerinde kayda değer değişiklik yaratacak bir anlaşma çıkmadığı anlaşılıyor. Bu ziyaretle Türk tarafı, Suriye, PYD, Gülen, Rıza Zarrab davası konularındaki tavır, görüş ve taleplerini en üst düzeyde yüz yüze dile getirmiş oldu. Öyle anlaşılıyor ki ABD tarafı da, zaten bildiği bu hususları not etmekle yetindi. Herhangi bir değişiklik ortaya çıkmadı.
Somut olan en önemli yeni gelişme, Trump’ın Türkiye’nin silah satın alma talebine olumlu yanıt vermiş olması.
Bunun dışında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ortak görüş var. Kaldı ki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, zaten her zirvenin ortak konusu ve sonucudur.
Bu nedenle iki lider, ikili görüşme sonrasındaki basın toplantısında alınan kararlardan hiç söz etmediler, genel durum değerlendirmeleri yapmakla sınırlı kaldılar. Bu konuşmalarda güncel sorunlara ilişkin ifadelerin anlaşma ifade eden geçmiş zaman kipli cümlelerle değil, niyet ifade eden gelecek zaman cümleleriyle yapılması da dikkat çekti. Trump’ın sadece birkaç dakika süren kısa konuşmasında en uzun yeri soğuk savaş döneminde Türkiye’nin komünizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı nasıl güçlü bir kale olduğunu vurgulamayı ve uzun uzun Türk askerlerinin Kore’de ABD askerlerinin yanında nasıl kahramanca savaştığını anlatmayı tercih etmesi dikkat çekiciydi. Trump Kore’deki kahramanlık faslını, günümüze IŞİD ile “ortak savaş” noktasından bağlayarak bitirdi. Erdoğan ortak basın toplantısında kritik bir açıklamada bulundu. Bu nokta çok önemli olmasına karşın gündemde öne çıkan Suriye, PYD ve Gülen konularının gölgesinde kalmış gözüküyor.
Erdoğan konuşmasında “Terör örgütlerinin faaliyetlerini bahane ederek bölgenin inanç ve etnik yapısını değiştirmek isteyenlere de izin vermemeliyiz. Suriye, Irak, Yemen ve Libya’da kaosu fırsata çevirmek isteyenler eninde sonunda kaybedeceklerdir. İki müttefikin dayanışma ve yakın işbirliği eli kanlı cinayet şebekelerini bertaraf etmek için kafidir.” Erdoğan’ın bu ifadesi PYD ile İran’ı hedef alıyor. Bu sözler ABD’ye bölgede İran’a karşı bir ortak cephe oluşturma teklifi olarak anlaşılabilir. Bu konu ikili görüşmede ele alınmış mıdır, ne ölçüde ve nasıl konuşulmuştur bilmiyoruz. Ancak ABD ile bölgede İran’a karşı açık bir cephe oluşturma politikası çok boyutlu ciddi bir sorun. Bu teklif, İran’a karşı Obama politikalarının tersine sertleşmeyi tercih eden Trump’a cazip gelebilir. PYD cephesinde ABD politikasını değiştiremeyen Erdoğan, ABD’nin bölge satrancına İran kartıyla dahil olmayı düşünüyor olabilir.
İran ile bölgede inanç çatışmaları üzerinden açık bir şekilde cepheleşmek çok riskli bir politika olur. Maliyeti yüksek ve uzun sürecek olan bu riskli politikanın, Türkiye’nin içindeki fay hatlarını etkileme riski de ihtimal dahilinde.
Türkiye’nin başarısız Suriye politikalarının ardından yeni bir dış politika bataklığına sürüklenmesi kabul edilebilir bir şey değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder