Çift haneye demir atan enflasyon, giderek daha yakıcı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Potansiyelin altında büyüme hızı, yüksek işsizlik oranı karşısında enflasyonun bu düzeylere çıkması, ekonomide kırılganlığı artırırken çözümü de zorlaştırıyor.
Buna karşın enflasyon sorununun çözümüne ilişkin politika tartışmaları, sorunun derinliği ve karmaşıklığına uymayan bir yaklaşımla yürüyor. Öncelikle yüksek enflasyonun temel nedeni işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yüksek artıştan ibaretmiş gibi gösteriliyor. Gıdadaki fiyatlarındaki yüksek artış hızı, kuşkusuz yüksek enflasyona katkı yapıyor. Ancak genel olarak gıda, özel olarak işlenmemiş gıda dışındaki kalemlerdeki enflasyon da çok yüksek. Gıda dışındaki kalemlerin enflasyonu da yine çift haneli rakamlarda geziyor.
Bu durumda sadece gıdadaki yükselişe dikkat çekmek, ekonominin enflasyon üreten yapısal sorunlarını perdelemeye yarıyor.
Öte yandan gıda, yüksek enflasyonun temel nedeni olarak göstermesine rağmen, gıda enflasyonunun nasıl çözüleceğine ilişkin tartışmalar, ona atfedilen önemle alakası olmayan yüzeysel bir bakışla ele alınıyor. İlk vurgulanan nokta tarladaki fiyat ile marketteki fiyat arasındaki fark oluyor. Oysa tarla ile pazar ya da market arasındaki fark, tüketici açısından pahalılık yaratmasına karşın, gıdadaki enflasyon dinamiğinin sadece bir parçasını oluşturuyor. Tarımda üretici fiyatları enflasyonu ile tüketici fiyatlarında gıda enflasyonu birbirinden çok farklı düzeylerde değil.
Tüm aracıları ve aracılık maliyetlerini ortadan kaldırıp tarla fiyatı ile pazar fiyatını eşitlesek bile, gıdada yine yaklaşık aynı düzeyde bir enflasyon ile karşı karşıya kalıyoruz. Üretimde istikrarsızlık ve verimsizlik yaratan faktörler bir yana akaryakıt, gübre, ilaç, tohum gibi temel girdilerin fiyatları kur artışı ve faizlerden yakından etkileniyor. Kuru ve faizi yükselten yapısal ekonomik sorunlar ve siyasi riskler, doğrudan tarım ürünlerinde de enflasyonu ateşliyor.
Başta yüksek faiz ve yüksek kur olmak üzere aynı faktörler, aracılık maliyetlerini de yükseltiyor ve tarladan markete uzanan süreçte yaratılan enflasyonun da başlıca nedeni oluyor. Öte yandan fiyat gelişmeleri, her üründe diğerinden çok farklı bir görünüm ortaya koyabiliyor. Sayfadaki tabloda Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ile Tarım Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) hesabında kullandığı işlenmemiş gıda ürünlerinin üretici ve tüketici fiyatları ile yıllık artış oranları görülüyor.
Tablonun ortaya koyduğu birinci nokta, yıllık fiyat artışlarının üründen ürüne büyük farklılık gösteriyor olması. Geçen yıla göre fiyatı yüzde 64 artan ürün de var, yüzde 58 düşen ürün de var.
Burada üretim miktarındaki oynamaların rolü büyük. Bu da sadece hava koşullarından değil, finansman, faiz, kur, girdi fiyatları, su varlığı, makine ve teknoloji parkı, işletme büyüklüğü gibi bir dizi faktörün bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
İkinci nokta çoğunlukla tüketici enflasyonu daha yüksek olmakla birlikte üretici enflasyonunun daha yüksek olduğu ürünler de var. Bu tablodaki genel dengenin birkaç ay sonra bundan çok farklı olma ihtimali de güçlü.
Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki fark da üründen ürüne çok farklı boyutlarda. Tüketici ile üretici enflasyonu arasındaki makasın 42 puanı bulduğu ürün de var, 0.75 puana düştüğü ürün de var. Üreticiden tüketiciye fiyat farkları da aynı şekilde çok oynak. Fark sınırlı işlemle tüketiciye ulaşan ayçiçeği çekirdeği ve fındık içi gibi ürünlerde yüzde 400-500’ü buluyor. Buna karşın balda yüzde 39’a, ıspanakta yüzde 63’e düşebiliyor. Bu süreçte saklama, nakliyat, paketleme, raf ömrü gibi bir dizi faktör üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farkı etkiliyor.
Bu tablo bile gıda enflasyonunun ithalat sopası, ihracat yasağı gibi kısa vadeli dar bakışlı yaklaşımlarla çözülemeyecek kadar çok yönlü, karmaşık ve köklü olduğunu göstermeye yetiyor. Tarımın, kısa vadeli sığ bakışla alınacak önlemlerin sorunu çözmek yerine daha da büyüteceği bir alan olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder