31 Ağustos 2010 Salı

Kriz yılında en büyük hasarı ağır sanayi aldı

·                     Kriz yılında teknoloji ve sermaye yoğun sanayi sektörleri daha büyük hasar görürken, emek-yoğun hafif sanayi sektörleri başarılı sonuçlar elde ettiler. Ana metal, kimya ve taşıt araçları, krizden en fazla zararı gördü. Mobilya, tekstil, giyim ve gıda ise karlılıklarını artırdı.

·                     Yatırım malları üreten sektörler ile dış pazar bağımlılığı yüksek sektörler krizden fazla yara aldı. İç pazarı güçlü, orta ve üst gelir grubuna hitap eden ve 2009’daki vergi indirimlerinden yararlanan sektörler krizden karlı çıktı.

·                     Emek yoğun sektörlerin kriz yılını kar artışıyla kapatmaları, elde edilen sonuçlarda işten çıkarmaların büyük rol oynadığını gösteriyor. Orta ve üst sınıfa hitap eden sektörlerin daha iyi performans göi de krizde asıl yarayı alt gelir gruplarının aldığını ortaya koyuyor.

İstanbul Sanayi Odası’nın birinci ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmasının sonuçları, kriz yılında en ağır hasarın ağır sanayi kollarında yaşandığını ortaya koydu. Buna karşın emek-yoğun hafif sanayi dallarının karlılık ve verimlilik oranları yükseldi. Kriz yılında en karlı çıkan sektörler mobilya, gıda ve tekstil sektörleri oldu. Kriz yılında en yüksek kayıplara uğrayan sektörler ise ana metal, kimya ve taşıt araçları sektörleri oldu. Krizde en büyük kaybın daha büyük ölçekli şirketlerin yer aldığı ağır sanayide yaşanması, buna karşın daha küçük ölçekli kuruluşlardan oluşan hafif sanayi de karlılık oranlarının artması, ikinci 500 büyük sanayi kuruluşunun performansının birinci 500’den daha iyi olmasında da etkili oldu.
Sektörlerin kriz yılında elde ettikleri sonuçların birbirinden farklı olmasında dış pazarlara olan bağımlılık oranlarının düzeyi ile iç pazardaki güçleri etkili oldu. Piyasaların canlandırılması için bazı sektörlerde uygulanan katma değer vergisi indirimleri de indirimden yararlanan sektörlerin elde ettiği sonuçlarda çok önemli bir rol oynadı.

ORTA-ÜST SINIFA HİTAP EDEN KARINI ARTIRDI

Emek yoğun sektörlerin, elde ettiği sonuçlarda işten çıkarmalar ile işçi ücretlerindeki düşüş de etkili oldu.
İç pazarda güçlü bir dayanağı olan ve esas olarak da orta-üst sınıflara hitap eden sektörlerin karlılıklarında belirgin bir artış gerçekleşti. Orta ve üst gelir gruplarında yer alan ve krizde işini kaybetmeyerek gelir düzeyini koruyan aileler, kriz psikolojisinin hafiflemesi ve vergi indirimleri ile tüketimlerini hızlandırdılar. Bu hareketlenmeden en fazla ev eşyaları pay kaptı. Mobilya ve tekstil ile elektrikli ev aletlerinin yer aldığı metal eşya, makine ve techizat sektörünün performansında bunun izleri gözleniyor.
Vergi indiriminden yararlanmasına karşın taşıt araçları ve yan sanayiinin performansının göreli olarak daha düşük olması, bu sektörün dış pazarlara olan bağımlılığının yüksek olmasından kaynaklandı.
Dış pazarlara bağımlılığı yüksek olan sektörler ile yatırım malları üreten sektörler krizde en ağır hasarı aldılar. Ana metal sanayii ile, kimya sektörünün kayıpları büyük ölçüde bu faktörlerden kaynaklandı.

EMEK YOĞUN SEKTÖRLER KRİZDEN KARLA ÇIKTI

Kriz yılından en karlı çıkan sektör olan ağaç ürünleri ve mobilya sektörü üretimden satışlarını yüzde 13.2 artırırken, vergi öncesi karındaki artış yüzde 713’ü buldu. Ağaç ürünleri ve mobilya sektörü yüzde 1 ile çalışan sayısını artıran iki sektörden birisi oldu. Bu sektörde çalışan başına kar yüzde 16.4 artarak 23 bin 949 liraya çıktı.
Krizde en fazla hasar gören ana metal sanayiinde ise üretimden satışlar yüzde 29.9 düştü. Bu arayştırmada yer alan 83 ana metal sanayii şirketi 2008’de toplam 2.45 milyar liralık  vergi önceki kar elde ederken, 2009 yılını 634 milyon lira zararla kapattılar. Ana metal sanayii, yüzde 7.9 ile taşıt araçlarından sanra çalışan sayısını en fazla azaltan sektör oldu. Ana metal sanayiinde yüzde 6.4 olan aktif karlılığı, 2009’da 8.1 puanlık bir kayapla eksi yüzde 1.7’ye düştü. Ana metal sanayii 2008’de çalışan başına 44 bin 348 lira kar elde ederken, 2009’da 12 bin 362 lira zarar etti.
Krizde en fazla hasar alan ikinci sektör olan kimyada üretimden satışlar yüzde 26, vergi öncesi kar yüzde 12.1 azaldı. Kimya sektöründe çalışan sayısı da yüzde 3 azaltıldı. Krizde en fazla kayba uğrayan üçüncü sektör olan taşıt araçlarında üretidensatışla yüzde 8.5, vergi öncesi kar yüzde 6.2 düştü. Taşıt araçları yüzde 13.5 ile çalışan sayısını en fazla azaltan sektör oldu.
Kriz yılından başarıyla çıkan sektörlerden ikincisi gıda, içecek ve tütün sektör oldu. Gıda sektörü üretimden satışlarını yüzde 10.7 artırırken, vergi öncesi karını yüzde 102 artırdı. Gıda sektörü yüzde 3.2 ile istihdamını en fazla artıran sektör oldu. İstihdamdaki artışa rağmen gıda söktöründe çalışan başına kar yüzde 96 arttı.
Krizden olumlu bir sonuçla çıkan üçüncü sektör olan tekstil ve giyim, üretimden satışları yüzde 1.1 azalmasına rağmen zarardan kara geçti. Araştırmanın kapsadığı 107 tekstil ve giyim şirketi 2008’de 309 milyon lira zarar etmişken, 2009’da 523 milyon lira vergi öncesi kar elde ettiler. Tekstil ve giyim sektörünün, yüzde 4.8 ile istihdamını en fazla azaltan sektörler arasında yer alması da kara geçmede önemli bir rol oynadı. Böylece tekstil sektörünün aktif karlılığında 4.8 puanlık bir iyileşme gerçekleşti.

KARŞILAŞTIRMA NASIL YAPILDI?

Sektörlerin performans karşılaştırmalarını yaparken, İSO’nun iki bölüm halinde açıkladığı en büyük 1000 sanayi kuruluşu çalışmasında yer alan veriler kullanıldı. Sektör sınıflamasında da İSO’nun araştırmada kullandığı yaklaşım kullanıldı.
Hem 2008, hem de 2009 yılında ilk 1000 sanayi kuruluşu arasına giren ve her iki yıla ait verilerini tam olarak açıklayan şirketler değerlendirmeye katıldı. Değerlendirmede üretimden satışlar,satış hasılatı, aktif büyüklüğü, övergi öncesi kar-zarar ve çalışan sayısı verileri kullanıldı. Her iki yıla ait bu verileri tam olan 660 şirket olmasına karşın hesaplamaya 659 şirket dahil edildi. Elekrik üretim sektöründe bulunan kamuya ait Elektrik  Üretim AŞ (EÜAŞ) ortalama sektör hesaplarında sapma yaratacağı için hesaplama dışında tutuldu.
EÜAŞ, tüm büyüklüklerinde normal bir artış olmasına karşın kar-zarar rakamında olağan ekonomik faaliyetlerle açıklanamayacak bir farklılık barındırıyor. 2008’de  652 milyon lira zarar eden EÜAŞ, geçen yıl satışlarında kayda değer bir değişiklik olmamasına rağmen 1 milyar 423 milyon lira kar elde etti. Bu değişikliğin büyük ölçüde enerji sektöründeki kamu kuruluşları arasındaki hesaplardan kaynaklandığı anlaşılıyor. Olağan ekonomik faaliyetlerin bir sonucu olmayan ve büyüklüğü itibarıyla tüm hesaplarda önemli sapmalar yaratan EÜAŞ, bu neenle hesaplamaların dışında tutuldu.

En büyük kayıp ana metalde  (2008'e göre yıllık değişim)
Sektör
Üretimden Satışlar (%)
Satış Hasılatı (%)
Aktif Toplamı  (%)
Dönem Karı / Zararı (%)
Ücretli çalışan sayısı (%)
Toplam
-13.2
-11.8
4.9
11.9
-3.9
Ağaç ürünleri, mobilya
13.2
12.8
13.8
713.0
1.0
Gıda, içecek, tütün
10.7
9.7
12.3
102.1
3.2
Tekstil, giyim, deri, ayakkabı
-1.1
-2.4
3.1

-4.8
Metal eşya, makine ve techizat
-3.8
-7.5
7.2
152.8
-1.1
Elektrik
-4.7
-3.7
26.0
164.9
0.0
Taş toprağa dayalı sanayi
-5.4
-5.1
0.2
10.9
-5.5
Kağıt ürünleri, basım, gazete
-8.0
-7.3
-0.2

-6.3
Taşıt araçları ve yan sanayii
-8.5
-8.3
5.6
-6.2
-13.5
Madencilik
-8.7
2.3
15.8
39.8
-2.0
Kimya, petrokimya, ilaç, lastik, plastik
-26.0
-19.5
5.8
-12.1
-3.0
Ana metal
-29.9
-28.2
-6.6

-7.9

Karlılık artışında mobilya lider

Aktif karlılığı
Çalışan başına vergi öncesi kar/zarar
Sektör
2008 (%)
2009 (%)
Fark (% puan)
2008 (TL)
2009 (TL)
Değişim (%)
Toplam
5.4
5.8
0.4
20,570
23,949
16.4
Ağaç ürünleri, mobilya
1.2
8.7
7.5
3,416
27,506
705.3
Tekstil, giyim, deri, ayakkabı
-1.8
3.0
4.8
-2,955
5,234

Metal eşya, makine ve techizat
3.4
8.0
4.6
11,395
29,116
155.5
Gıda, içecek, tütün
5.2
9.4
4.2
15,792
30,928
95.8
Kağıt ürünleri, basım, gazete
-0.4
2.9
3.2
-1,957
16,215

Elektrik
2.9
6.2
3.2
92,412
244,943
165.1
Madencilik
11.5
13.9
2.4
23,617
33,674
42.6
Taş toprağa dayalı sanayi
6.1
6.7
0.6
32,356
37,967
17.3
Taşıt araçları ve yan sanayii
6.8
6.0
-0.8
17,737
19,235
8.4
Kimya, petrokimya, ilaç, lastik, plastik
8.8
7.3
-1.5
64,543
58,508
-9.3
Ana metal
6.4
-1.7
-8.1
44,348
-12,362



30 Ağustos 2010 Pazartesi

ABD’de ikinci dipi önleyecek biri var mı?

Geçen haftanın en fazla merak edilen konusu FED Başkanı Bernanke'nin vereceği mesajlardı. Jackson Hole kasabasındaki sempozyumda Bernanke, ekonomide ikinci bir dipi önlemek için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını ve yeterli silahları olduğunu söyledi. Aslında söylenen yeni birşey yoktu. Bernanke’nin konuşmasının içeriği, bir ay önce Senato'da yaptığı sunum ile aynıydı. Yine de bu konuşmayı, “parasal genişleme olacak mesajı verdi” diye anlayan da oldu, “parasal genişleme yok mesajı verdi” diye yorumlayan da... Bu durum, FED içinde tam bir görüş birliği olmamasının bir yansıması.
Bernanke, ekonominin ikinci bir dipe yaklaşması halinde piyasadan yeni tahvil alımı, bankaların merkez bankasında tuttukları fonlara ödenen faizin düşürülmesi, faizlerin  beklentilerden çok daha uzun süre şimdiki düzeylerinde tutulacağı mesajının verilmesi gibi önlemlerin devreye sokulabileceğini söyledi. Üçüncü çeyrekte daralma beklentilerinin iyice güçlendiği bir ortamda ve ikinci çeyrekte büyüme hızının yüzde 3.7’den yüzde 1.6'ya düştüğünün açıklandığı gün Bernanke, ekonominin gidişatının hiç de iyi olmadığını kendisi ortaya koydu. Buna rağmen şu anda yeni bir önleme gerek duymadıklarını açıklayan Bernanke, sadece gelecek yıl ekonominin canlanmaya başlayacağı umudunu taşıdığını belirtmekle yetindi.
Bernanke, alacakları her önlemin faydası gibi zararı da olduğunu, FED'in elde edilecek faydanın, ortaya çıkacak zarardan fazla olduğuna karar verdiği zaman adım atacağını vurguladı. FED, ikinci dip tehlikesinin iyice yaklaştığını görene kadar beklemeyi tercih edecek. Olası parasal genişlemenin boyutu ile parasal genişlemeyi başlatacak kriterlerin ve tetikleyici faktörlerin neler olduğu da belli değil.
Ayrıca sözü edilen önlemlerin ne kadar işe yarayacağı da tartışmalı. FED, krizde piyasadan 1.5 trilyon menkul kıymet alımı yaptı. Kendi likidite sorunlarını böylece çözen bankalar, kredileri artırmak yerine riskten uzak durarak, bu paranın üzerinde oturmayı tercih ettiler. ABD'de faizler tarihinin en düşük düzeylerine inmiş olmasına rağmen, tüketim ve yatırımlarda arzulanan canlanma yaratılamadı.
Bankaların merkez bankasında tuttukları fonlara verilen faiz zaten yüzde 0.25 düzeyinde. Bunun daha da düşürülmesi ancak sınırlı bir etki yaratabilir ve bunun uzun vadeli faizlere hiç yansımaması da mümkün. Kaldı ki bu adımın bankaların verdikleri kredi miktarını artırması için önce karşılanmayan bir kredi talebinin olması gerek.
FED'in faizleri uzun süre düşük tutma taahhüdünde bulunmasına ise gelişmelere müdahale esnekliğini ortadan kaldıracağı için FED içinden ciddi itirazlar var.
Ekonomiyi canlandırmak için bir yol da Obama yönetiminin yeni bir mali teşvik paketi çıkartması. 800 milyar dolarlık ilk paketin başarıyla uygulanamamış olması nedeniyle Obama’nın, yeni bir teşvik paketine karşı Cumhuriyetçilerin muhalefetini aşması oldukça zor. Hele bu yıl yapılacak seçimlerde Cumhuriyetçilerin sandalye sayılarının büyük olasılıkla artıracakları gözönüne alınırsa...
Öyle görülüyor ki, iş sonunda yine FED’in üzerine kalacak. FED ise gerek silahlarının etki gücü azaldığı için, gerekse kullanacağı her silahın kendi sakıncaları bulunduğu için harekete geçmekte teredütlü gözüküyor. Doğabilecek inisiyatif boşlukları, ikinci dipe doğru yol alan ABD ekonomisinin sancılarını artıracaktır.

27 Ağustos 2010 Cuma

Sanayi krizden güçlenerek mi çıktı?

Sanayinin en büyük 500 kuruluşundan sonra ikinci 500 büyük firması da kriz yılındaki kar artışıyla şaşırttı. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) araştırmasına göre birinci 500’de yer alan özel sektör kuruluşların üretimden satışları reel olarak yüzde 14.9 azalırken, vergi öncesi kar-zarar toplamı yüzde 23.3 arttı. İkinci 500’de ise üretimden satışlar yüzde 2.4 azalırken kar-zarar toplamı yüzde 246.4’lük bir sıçrama yaptı.
Kriz yılında böyle bir kar artışı, kuşkusuz başarılı bir sonuç. Ancak sanayi kuruluşlarının bu sonucu, radikal yapısal dönüşümler sayesinde elde ettiklerini söylemek zor. Kar artışının kaynaklarına baktığımızda, başarının şirket yapılarındaki dönüşümden çok, onların ellerinde olmayan konjonktürel değişikliklerden ileri geldiğini görüyoruz.  Krizde uluslararası piyasalardaki gelişmelerin etkisi ile hammadde fiyatlarının düşmesi, kurların yerinde sayması ve tüm dünyada kredi faizlerinin tarihi olarak en düşük düzeylere inmesi, karlardaki artışın ana kaynağı olmuş.
Sanayi kuruluşlarının krizde yapısal olarak gerçekleştirdikleri en önemli iki şey borçluluk oranlarını ve çalışan sayısını azaltmak olmuş. Şirketlerin borçlululuk oranı 3.5 puan azalmış, özkaynakların payı da o ölçüde artmış. Özkaynaklarda miktar olarak da sınırlı bir artış var. Borçluluktaki azalmada, yatırımların durması ve üretimdeki düşüşe paralel olarak kısa vadeli borçlanma ihtiyacının azalmasının da payı var.
Çalışanlara yapılan ödemelerin azaltılmasının sonuçları, kendisini en çarpıcı biçimde yaratılan net katma değerin bileşiminde gösteriyor. Net katma değer içinde milli gelir anlamındaki karın payı, birinci 500 büyük için 5.3 puan, ikinci 500 için 14.8 puan artmış. Bu artışın birinci 500 için 1.4 puanı, ikinci 500 için 9.9 puanı maaş ve ücretlerin payındaki düşüşten gelmiş. Faizlerdeki düşüşün katkısı ise birinci 500 için 4 puan, ikinci 500 için 4.9 puan.
Birinci 500’ün dönem karı, satışlarının yüzde 3.9’undan yüzde 5.8’ine çıkmış. 1.9 puanlık artışın 1.2 puanı işgücü ve hammadde fiyatlarındaki düşüş sayesinde üretim maliyetindeki azalmadan gelmiş. Faizlerdeki düşüş ve borçluluktaki azalmanın etkisiyle faiz giderindeki düşüşün katkısı ise 2.3 puan. İkinci 500’ün satışlara oranla dönem karındaki 4 puanlık düzelmeye, faiz giderlerindeki azalmanın katkısı 1.4, üretim giderlerindeki düşüşün katkısı 2 puan düzeyinde. İkinci 500’ün karındaki iyileşmenin yüzde 85’i finansman giderlerindeki düşüş ve faaliyet dışı gelirlerdeki artıştan gelmiş.
İkinci 500’ün kar şampiyonu Dardanel’in karının, satışlarından bile fazla olması ve bu kar artışının esas olarak banka borçlarının anlaşma ile düşürülmesinden ortaya çıkan sanal bir kar olması, ilginç bir örnek oluşturuyor.
İSO Başkanı’nın şaşırtan kar artışını sunarken bile ihtiyatlı ve tedirgin bir dil kullanması, bu gerçeklerden kaynaklanıyor. Çünkü İSO Başkanı’nın sunumunun son bölümünde söylediği gibi, “hesap ortada”: Konjonktür tersine döner de faizler, kurlar ve hammadde fiyatları artmaya başlarsa, şimdikinin tam aksi sonuçlarla karşılaşmak hiç de uzak bir olasılık değil.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Çin’in santranç oyunu altına yarıyor

Global krizde ekonomik aktörler arasında en fazla suçlananlar Wall Street bankerleri olduysa, krize çare tartışmaları sırasında en fazla baskı ile karşılaşan da Çin oldu. Çin’den global dengesizliklerin yeni krizler doğurmasını önleme gerekçesiyle ticaret fazlasını azaltması ve parasının değerini yükseltmesi isteniyor.
Çin, bir satranç oyuncusu ustalığı ile bu baskılara rağmen kendi rotasında ilerliyor. Parasının değerini dolar yerine bir döviz sepetine bağlayarak baskıların hafiflemesini sağlarken, 2.5 trilyonu bulan döviz rezervleri içinde doların ağırlığını yavaş yavaş azaltıp, yatırımlarını çeşitlendirmeye başladı.
Çin’in bu çerçevedeki stratejik adımlarından birisi de altın piyasasındaki rolünü güçlendirmek. Çin’in bu alanda yaptıkları sadece altın rezervlerini artırmakla sınırlı değil. Çin hem kendi vatandaşlarını altına daha fazla yatırım yapmaya yönlendiriyor, hem de Çinli şirketleri dünyanın her yerinde büyük ölçekli yatırımlarla altın şirketlerini satın almaya teşvik ediyor. Çin Sanayi ve Ticaret Bankası ile Dünya Altın Konseyi, Çin’de tasarruf sahiplerinin altına yatırımlarının artırılması için ortak çalışmalar yürütüyorlar.
Çin hükümeti, hisse senedi ve emlak piyasasında şişen fiyatlara karşı tasarruf sahiplerine altına yatırımı tavsiye ediyor. Çin Merkez Bankası da bankaları vatandaşların ülke çapında altına yatırımlarını artırmaları için daha fazla enstrüman çıkarmaya teşvik ediyor, bunun için düzenlemeler yapıyor.  Bu adımlar, daha fazla bankaya altın ithalatı ve ihracatı izni verilerek, yabancı şirketlere Çin’de altın ticareti yapma yolunu açarak güçlendiriliyor.
Çin’deki altın yatırımları, halkın geleneksel olarak altın kullanımının yüksek olduğu Hindistan’la karşılaştırıldığında çok düşük düzeyde. Ancak Çin’deki altın tüketimi hızlı bir artış gösteriyor. Çinlilerin altın alımları iki yılda 4’e katlanarak 2009’da 73 tona çıktı. Şangay Altın Borsası’nın işlem hacmi bu yılın ilk yarısında yüzde 59’luk bir sıçrama yaptı. Çin’in dünya altın ticaretindeki payı, 7 yılda ikiye katlanarak yüzde 11’e çıktı. Dünyanın en büyük altın üreticisi olan Çin’in, geçen yılki üretimi 313 ton olmasına karşın altın talebi 420 ton düzeyindeydi. Dünya Altın Konseyi, Çin’in altın talebinin gelecek on yılda ikiye katlanacağını tahmin ediyor.
Hisse senedi ve emlak piyasasında şişen fiyalarda yaşanacak gerilemelerin, Çin hükümetinin de desteği ile altına talebi artırması bekleniyor. Ayrıca gerek ücretlerin artması, gerekse uluslararası gelişmelerin etkisi ile Çin’de enflasyonun artmaya başlamasının da altına yönelişi güçlendireceği tahmin ediliyor. Çin’de geleneksel olarak halk enflasyona karşı korunma aracı olarak gümüşü kullanıyor. Ancak finansal alanda yapılan son düzenlemelerin kolaylaştırıcı etkisi ile enflasyona karşı korunma aracı olarak altının gümüşün yerini alması mümkün.
Global krizin patlak vermesiyle merkez bankaları ve hükümetlerin piyasalara saçtıkları paralar, altın fiyatlarına destek veren önemli bir kaldıraç rolü oynamıştı. 1.3 milyar Çinli potansiyel yatırımcının altına ilgisinin artması ise altına kalıcı desteklerdeen birisini oluşturmaya aday gözüküyor.