Kadınların ve kamuoyunun hükümetin kürtaj yasağı
girişimine gösterdikleri tepki, önce konunun soğutulmasına daha sonra da
sessizce geri adım atılmasına yol açmış gözküyor. Bundan sonraki uygulamanın
nasıl olacağının garantisi olmasa da kadınların tepkisi bir sonuç vermiş
gözüküyor.
Kürtaj yasağının dayandırıldığı gerekçeler de son
derece çürük gerekçelerdi. Temel iddia, kürtaj ve sezaryenin Türkiye’nin nüfus
artışını düşürmek isteyenlerin uluslararası komplosu olduğuydu. Türkiye’nin
doğurganlık, kürtaj, ana ve çocuk sağlığı verilerini uluslararası verilerle
karşılaştırdığımızda bu durum net olarak ortaya çıkıyor.
- Türkiye’de doğurganlık hızı yavaşlasa da gelişmiş dünyanın oldukça üzerinde. Türkiye’de doğurganlık hızı, 2001’de 2.37 iken 2010’da 2.03’e geriledi. Yani her kadının ömür boyu yaptığı ortlama doğum sayısı geriliyor. Buna bağlı olarak genç nüfusun toplam içindeki payı da geriliyor. Ancak buna rağmen Türkiye hala doğurganlık hızı yüksek ve nüfusu en genç ülkeler arasında. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre Türkiye, örneğin Bulgaristan, Yunanistan, Rusya, Ukrayna, İran’dan daha yüksek doğurganlık hızına sahip. Türkiye’den daha yüksek doğurganlık hızına sahip ülke sayısı çok fazla değil. Bunlar arasında Azerbaycan, Irak, Suriye, Mısır ve İsrail gibi komşu ülkeler var. Ancak bu ülkelerin de nüfus açısından Türkiye ile yarışma şansları yok. Doğurganlık hızı tüm dünyada gerilediği için Türkiye’nin uluslararası durumunda kolay kolay bir değişiklik olmaz.
- Türkiye kürtaj oranı yüksek ülkeler arasında değil. Dünyada gelişmekte olan ülkelerde doğurma çağındaki her bin kadının 29’u, gelişmiş ülkelerde ise 24’ü kürtaj oluyor. Türkiye’de bu oran 22.1 ve gelişmiş ülke ortalamasının bile altında. OECD içinde Türkiye 2007’de nüfusa oranla istemli ve istemsiz toplam düşük sayısında en düşük ikinci ülke iken 2009’da yedinci sıraya düştü. Türkiye’de 100 bin nüfusa düşen isteğe bağlı olan ve olmayan toplam düşük sayısı 2007’de 10 bin 19 iken, 2009’da 13 bin 317’ye çıktı. Bunun temel nedeni doğum kontrol uygulamalarındaki geriye gidiş. Buna rağmen yine de Türkiye düşük sayısında OECD ortalamalarının çok altında bir yerde bulunuyor. Hükümetin kürtaj konusunda öncelikle, doğum kontrolü alanındaki çalışmaların azaltılmasını sorgulaması gerekiyor.
- Türkiye’de istenmeyen düşük sayısı, kürtaj sayısından daha fazla. 2008 yılı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre 100 gebelikten 10’u isteyerek kürtaj yoluyla son bulurken, 10.5’i istenmeyen düşük şeklinde sona erdi. Buna her yüz gebelikte 1.1 olan ölü doğum oranını da eklersek, sağlık nedeniyle ortaya çıkan kaybın, kürtajdan 1.6 puan daha yüksek olduğu görülüyor. Hükümetin kürtaja yasak yerine, çocuk istediği hale sağlık nedeniyle bebeğini kaybeden anneler için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.
- Türkiye bebek ölümlerinde OECD’nin en kötüleri arasında. Türkiye gelişmiş ülkelerin ortalamalarından bile düşük kürtaj oranına sahip olmasına karşın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri kapsayan OECD ülkeleri içinde bebek ölümlerinde en alt sıralarda yer alıyor. OECD’nin 2009 verilerine göre Türkiye’de her 1000 canlı doğan bebeğin 13.1’i bir yaşına gelmeden ölüyor. Türkiye OECD içinde bu açıdan Meksika’dan sonra en kötü ülke. OECD’de bebek ölüm oranı genelde binde 5’in altında ve binde 5’i aşan sadece 6 ülke var. Türkiye’deki bebek ölüm oranı bu sınırın neredeyse 3 katı düzeyde. Türkiye’deki bebek ölümü oranı İzlanda’nın 7 katından yüksek.
- Türkiye anne ölümünde de kötü durumda. OECD’nin 2009 verilerine göre Türkiye’de her 100 bin canlı doğunda 18.4 anne ölüyor. 2009’da yeterli ülke verisi olmadığı için 2007 verileriyle karşılaştırma yaparsak Türkiye Meksika’dan sonra OECD içinde en kötü ülke. Sadece 20 ülke verisinin yer aldığı 2009’da ise Türkiye en kötü dördüncü konumunda.
Tüm bu
veriler, hükümetin kürtaj yasağı gibi mesnetsiz girişimleri bir yana bırakarak,
asıl görevi olan sağlık alanında Türkiye’nin açığını kapatmak için çaba
harcaması gerektiğini gösteriyor.
http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder