31 Ocak 2017 Salı

Kredi notu neden düştü, nasıl yükselir?

Fitch’in de diğerlerine katılmasıyla üçüncü önemli kredi derecelendirme kuruluşu da Türkiye’nin kredi notunu, yatırım yapılabilir sınıfından düşürdü. Standard and Poors’ (S&P) ve Moody’s Türkiye’nin kredi notunu daha önce düşürmüştü. Türkiye’nin kredi notunu “spekülatif” kategorisine düşüren ilk kuruluş olan S&P, son yaptığı değerlendirme ile Türkiye’nin kredi notuna ilişkin olası gelişme yönünü de “durağan”dan “olumsuz”a indirdi. Yani önümüzdeki dönemde notun daha da düşmesi ihtimali güçlü.
Kredi derecelendirme kuruluşlarını “şeytan”, “düşman” ilan etmek veya “vız gelir, tırıs gider”, “yok hükmündedir” gibi laflar, taraftar grubunda moral bozulmasını frenlemekte bir nebze işe yarasa da ekonominin karşı karşıya bulunduğu durumun vahametini değiştirmez.
Kaldı ki Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir düzeyden düşüren sadece yabancılar da değil. Uzun zamandır özel sektör yatırımlarının yerinde sayması ve ekonomik güven endeksinin global kriz dönemindeki düzeyine kadar düşmüş olması, içerideki ekonomik aktörlerin de Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş olduğunu gösteriyor.

27 Ocak 2017 Cuma

TÜFE’de gıdanın ağırlığını Putin mi düşürdü?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyon hesabına esas alınan sepet ağırlıklarında yaptığı değişiklikleri açıkladı. 2017 yılı enflasyon hesabı yeni sepet ağırlıklarıyla yapılacak.
Enflasyon sepetinde ağırlığı en fazla artan kalem 2 puanlık artışla ulaştırma olmasına rağmen en fazla tartışılan nokta gıdanın payındaki 1.91 puanlık düşüş oldu. 2016 enflasyon sepetinde ağırlığı yüzde 23.68 olan gıdanın 2017 sepetindeki ağırlığı yüzde 21.77’ye düşürüldü.
Oysa TÜİK’in 2015 yılına ait en son hanehalkı bütçe araştırmasına göre, bireysel tüketimde gıdanın payında bir önceki yıla göre 0.56 puanlık bir artış var. Ailelerin tüketiminde gıdanın payı artarken TÜFE’de gıdanın payı düşebilir mi? Bu soruya TÜİK yetkililerinin yanıtı, farkın esas olarak turistlerin gıda harcamalarındaki düşüşten kaynaklandığı şeklinde.

24 Ocak 2017 Salı

Vergide yüz kızartan bu resmin sebebi ne?

Sayfadaki grafikte temel vergi kalemlerinde toplanabilen vergi geliri miktarlarının, yıl içinde tahakkuk eden vergi tutarlarına oranının 1993 yılından 2015’e kadarki seyri görülüyor. Grafiğin ortaya koyduğu resim, devlet açısından pek de gurur verici bir resim değil. Asıl önemlisi son 10 yılda durumun sürekli kötüye gidiyor olması.
Toplam vergi gelirlerinin toplam tahakkuk miktarına oranı 1997’ye kadar küçük adımlarla yükselme eğiliminde olmuş. 1998 kriz döneminin etkisi ile iki yıllık gerilemeden sonra tahsilat oranları tekrar yükselmeye başlamış. Çarpıcı bir nokta 2001 krizi bile tahsilat oranlarında kayda değer bir gerileme yaratmamış, tahsilat oranları krize rağmen düzeyini korumuş.
2001 krizindeki duraklama sonrasında vergi tahsilat oranı, yine küçük adımlarla yükselmeye devam etmiş. 2004 yılında toplam vergi tahsilatının vergi tahakkuklarına oranı yüzde 93.57 düzeyine kadar çıkmış. Sonrasında ise tahsilat oranları adım adım ve sürekli düşmeye başlamış. 2012 ve 2013 yıllarında gözlenen küçük artışlar dışında tahsilat oranının yönü hep aşağıya doğru.

Anayasa değişirse neler olacak?

Cumhurbaşkanı
► Cumhurbaşkanı, mevcut durumda olduğu gibi 5 yıl için halk oyu ile seçilecek ve bir kişi 2 defadan fazla cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Ancak Cumhurbaşkanı’nın ikinci döneminde Meclis’in erken seçim kararı alması halinde Cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olabilecek. Bu durumda bir kişi toplam 10 yıllık sınırdan daha uzun süre Cumhurbaşkanlığı yapabilecek.
► Cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ilişkisini kesmesi zorunluluğu kalkacak. Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti üyesi ve genel başkanı olabilecek.
► Yürütme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanı’na ait olacak. Mevcut durumda Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar kurulunun elinde bulunan tüm yetkiler tek başına Cumhurbaşkanı’na geçecek.
► Bakanlar kurulu ortadan kalkacak. Bakanlar kurulunun ortak imzasıyla alınabilen kararlar tek başına Cumhurbaşkanı tarafından alınabilecek.

20 Ocak 2017 Cuma

2016 bütçe sonuçlarının röntgeni neler söylüyor?

Bütçe dengesi, Türkiye’nin sıcak paracılara satabildiği neredeyse tek ekonomik gösterge durumuna düştü. Ne cari açık, ne enfl asyon, ne de büyüme tarafında sıcak paracılara sunulabilecek bir hikaye yok. İçerideki ve dışarıdaki politik riskler ve hukuki ve siyasi öngörülebilirlik cephesi ise zaten sislerle, bulutlarla kaplı vaziyette.
Bu koşullarda “son kale” haline gelen bütçenin performansı daha da önem kazanıyor. “Son kale” de sadece bütçe dengesine bakıldığında durumu kurtarıyor gözükse de iç yapısında olumsuz gelişmeler öne çıkıyor ve yapısal sorunları sürüyor.
2016 bütçe sonuçlarına farklı açılardan baktığımızda şunları görüyoruz:

17 Ocak 2017 Salı

Böyle bir anayasa ne istikrar ne de huzur ve güven getirir

Türkiye, tarihinin en köklü değişiklikler öngören anayasa değişikliğini, şimdiye değin görülmemiş ölçüde ön hazırlıksız, ön tartışmasız, alelacele yapmaya çalışıyor. Üstelik olağanüstü hal (OHAL) koşulları altında.
Böylesine toplumca yeterince sindirilmeden yapılacak bir anayasa değişikliğinin toplumu birleştirici bir rol oynaması mümkün değil. Üstelik tasarlanan anayasa değişikliğinin bir “rejim değişikliği sayılacak ölçüde köklü olması, bu girişimin risklerini iyice artırıyor.
Getirilmek istenen sistemde yürütme yetkisi tek başına cumhurbaşkanında toplanıyor. Başbakan ve bakanlar kurulunun yetkileri artık tek bir kişinin eline geçiyor. Cumhurbaşkanı, istediği anda tek başına karar vererek bakanlıklar kurma veya kaldırma, kamu kurumları oluşturma veya kaldırma, böylece devlet idari yapısını değiştirme, il müdürlüklerine kadar tüm yönetici kadroları tek başına atama ve görevden alma yetkisine sahip.
Cumhurbaşkanına verilen kararname çıkarma yetkisi, neredeyse Meclis’in yasama yetkisiyle yarış edecek nitelikte. Kararname çıkarma yetkisinin kapsamı, cumhurbaşkanını adeta ikincil bir yasama organı haline getiriyor.

13 Ocak 2017 Cuma

Bölgesel teşvik kişi başına geliri ne kadar etkiledi?

Son yazımızda teşvik sisteminin, bölgeler arası ekonomik eşitsizliği ne ölçüde etkilediğini ele almıştık. Teşvik bölgelerinin gayrisafi yurtiçi hasıladan (GSYİH) aldıkları payın yıllar içindeki karşılıklı değişimine baktığımızda ortaya çarpıcı bir sonuç çıkıyor. 2009 öncesi teşvik sistemi de, 2009’da başlayan bölgesel- sektörel teşvik sistemi de gelişmiş illerin yer aldığı 1. ve 2. teşvik bölgelerinin GSYİH içindeki paylarını azaltma yönünde bir etki yaratmamış. Sadece en yoksul 6. Bölge’nin payında sınırlı bir artış gözleniyor. Ancak bu da yine geri kalmış bölgeler olan 4. ve 5. bölgelerin payındaki azalma pahasına gerçekleşmiş. 4, 5 ve 6. bölgelerin toplam payında bir değişiklik yok. Yani sadece geri kalmış bölgelerden 4. ve 5. bölgelerin kaybettiği pay 6. Bölge’ye kaymış.
Bugün bölgeler arası eşitsizliğin bir diğer boyutu olan kişi başına milli gelirin teşvik bölgelerine göre farklılıkları ve buradaki değişimi inceleyeceğiz.

10 Ocak 2017 Salı

Bölgesel eşitsizlik azalmadı sadece geri iller arası denge değişti

Gelir dağılımındaki bozukluk ile bunun bir boyutu olan bölgesel eşitsizlik Türkiye’nin en önemli ekonomik ve sosyal sorunu. Bölgesel eşitsizlik etkin bir şekilde azaltılmadığı takdirde kendi kendini besleyerek daha da büyütüyor. Çünkü bölgelerin ekonomik ve sosyal geriliği, bu bölgelerde yeni yatırımlar yapılmasını caydırıyor ve ekonomik ve sosyal eşitsizlik daha da artıyor. Bunun doğal sonucu olarak bölgeden diğer bölgelere göç durmuyor, hatta artıyor. Göç mevcut eşitsizliğin daha da derinleşmesine yol açıyor.
Bu kısır döngünün kırılabilmesi için ekonomik, sosyal ve siyasi alanda bütünlüklü ve kapsamlı programların uygulanması zorunlu.
Türkiye’de de bu alanda onyıllardır değişik isimler altında planlar, programlar, paketler uygulanıyor. Son olarak global kriz döneminde bölgesel sektörel teşvik sistemi uygulamaya girdi. 2009’da başlayan bu sistem önce 4 bölgeli, 2012’den itibaren de 6 bölgeli olarak uygulanıyor.
TÜİK’in il bazındaki cari gayrısafi yurtiçi hasıla (GSYİH) verilerine göre 6 teşvik bölgesinin toplam GSYİH içindeki paylarının 2004-2014 arasındaki değişimini sayfadaki tabloda görüyorsunuz. Tablonun ortaya koyduğu başlıca sonuçlar şöyle özetlenebilir:

6 Ocak 2017 Cuma

Enflasyonu gıda düşürdü devlet yükseltti

2016 yılı enflasyonu, Merkez Bankası ve hükümetin daha ekim ayında yapmış oldukları tahmini bile 1 puan aşarak yüzde 8.53 olarak açıklandı. Enflasyon hedefinin tutturulmasından vazgeçtik, sadece birkaç ay öncesinde yapılan tahminler bile bu kadar açık farkla şaşıyor.
Merkez Bankası, her faiz toplantısından sonra yaptığı açıklamada enflasyon konusunda pek de korkulacak bir gelişme olmadığını, işlerin giderek rayına oturmakta olduğu mesajını verip duruyor. Ama yılsonu enflasyonu üç yıldır yüzde 8’in üzerine çakılmış vaziyette.
Sayfadaki tabloda çekirdek enflasyon göstergelerinin sınıfl amasına uygun olarak belirli tüketim kalemleri ile onların dışında kalanların enflasyon oranları ve enflasyona katkıları 2015 ile karşılaştırmalı olarak yer alıyor. Bu tablonun ortaya koyduğu resmin öne çıkan noktaları şöyle:

3 Ocak 2017 Salı

Milli gelirde yeni hesap büyümede oynaklığı artıracak

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yeni milli gelir hesabının yarattığı tartışmalar kolay kolay bitmeyecek. Bu durum sadece günümüz için değil, gelecek dönemler için de geçerli. Milli gelir ve büyüme hızı konusundaki tartışma ve soru işaretleri, her üç ayda bir yeni veriler açıklandıkça yeniden canlanacak.
Bunun bir nedeni, çeyrek yıllara ilişkin hesaplama ile yıllık milli gelir hesabına ilişkin çalışma yönteminin değişmesi. Eski yöntemde yıllık milli gelir hesabı, yılın 4 çeyreğinin toplamını alarak hesaplanıyordu. Geçmiş çeyrekler ve yıllar için revizyonlar da aynı yaklaşımla yapılıyordu.
Yeni yöntemde yıllık milli gelir çeyrek yıllık dönemlere ait hesaplardan ayrı ve bağımsız olarak yapılacak. Yıllık hesap ortaya çıktığında o yıla ait çeyrek yıllık dönemlerin verileri, yıllık veri baz alınarak yeniden düzenlenecek. Ayrıca 2 yıl sonra tüm hesaplar bir kez daha kesin olarak revize edilecek.
Yöntemdeki bu değişiklikler, uluslararası standartlardaki gelişmelere uygun değişiklikler. Ama şimdiye dek gördüğümüzden daha fazla ve farklı yaklaşımla ortaya çıkan revizyonlar göreceğimiz için, bu yenilik tartışmaları da artıracak ve alevlendirecek.