Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, geçen salı günü
katıldığı toplantılarda renkli üslubuyla ihracat başarısını anlatırken “İhracat yapamadığımız tek bir yer var.
Kiribati diye bir ada ülkesi. Çok küçük bir yer. Alın atlasa bakın,
bulabilirseniz biraz büyük bir mercekle bakın. Evelallah oraya da ihracat
yapacağız. Mutlaka malı satacağız, yoksa çatlarım vallahi” dedi. Çağlayan
Kiribati’ye de ihracat yapabilmek için özel çalışmalar geliştirdiklerini, kesin
kararlı olduklarını, kendisinin de oraya gideceğini söyledi. Ancak Çağlayan’ın
o kadar uzaklara gitmesine gerek kalmadı. Aradan daha iki gün geçmeden, bir
başka toplantıda, müjdeyi bizzat kendisi verdi ve iki firmanın Kiribati’ye un
ihraç ettiğini duyurdu.
İki firmanın
Kiribati’ye un ihraç etmiş olması, Ekonomi Bakanı Çağlayan’ı kendi deyimiyle “çatlamak”tan
kurtarmaya yeter mi? Dış ticaret
açığı bir yıl yüzde 85, ertesi yıl yüzde 48 artmışsa, övünülen ihracat artışı
yüzde 2 bile değilken ithalat artışı
yüzde 30’u bulmuşsa, bu soruya “yeter” cevabı vermek imkansız.
Kaldı ki
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri de Bakan Çağlayan’ı pek doğrulamıyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin Kiribati’ye ihracatı
yeni bir şey değil, ilk ihracat 2008’de yapılmış. Un ihracatı da yeni değil,
2012’den önce 2010 yılında da Kiribati’ye un ihracatı yapılmış. Ancak
Kiribati’ye yapılan ihracatın neredeyse tamamı, muhtemelen Kiribati gemilerinin
Türkiye’de ikmal için aldıkları madeni yağ ve kumanyadan oluşuyor. Buna karşın
Türkiye’nin Kiribati’den ilk ithalatını daha eskiden 2002’de yapmış. Dahası bu
yıl Kiribati’ye karşı, ticaret hacmine oranla büyük bir açık vereceğiz. 4 aylık
verilere göre Türkiye’nin Kiribati’ye yaklaşık 126 bin dolarlık ihracatına
karşın 1 milyon 976 bin dolarlık ithalatı var. Atlasta yerini mercekle bulabileceğimiz bu minik ada ülkesine
yaptığımız ihracat, ithalatımızın ancak yüzde 6’sını karşılayabiliyor. Bu da
bize pek sevinme şansı bırakmıyor.
Türkiye’nin
ihracat yapmadığı ülkelere gelince, orada da TÜİK verileri, Çağlayan’dan farklı
konuşuyor. TÜİK’in ülke sınıflaması
listesinde 237 ülke yer alıyor. Bu yılın ilk 4 ayında 208 ülkeye, geçen yıl ise
217 ülkeye ihracat yapılmış. Yani bu yıl henüz ihracat yapılmayan 29 ülke,
geçen yıl ihracat yapılmayan 20 ülke var.
Ayrıca eğer
Türkiye’nin bugüne kadar ihracat yapamadığı bir ülke olması, Çağlayan’ı kendi
deyimiyle “çatlatacaksa”, maalesef hala dört ülke daha var. Dördü de Kiribati gibi Büyük Okyanus’ta Yeni Zelanda
civarındaki küçük ada devletleri olan Nauru, Nieu, Tokelau ve Mikronezya
Federasyonu’na Türkiye, şimdiye dek hiç ihracat yapmamış.
Bakan Çağlayan konuşmalarında “Türkiye’nin ihracatta
88 yılın rekorunu kırmış olduğu dönemde, Avrupa’nın birçok ülkesi biliyorsunuz
yoğun bakım çadırındaydı” diye bir karşılaştırma da yapıyor. Konu dış ticaret olunca, Türkiye’nin “yoğun
bakım çadırındaki” ülkeler karşısındaki performansı bile Ekonomi Bakanı’nın
yüzünü kızartacak durumda.
Örneğin krizin sembol ülkesi Yunanistan, geçen yıl Türkiye’ye
ihracatını yüzde 66.6 artırırken, Türkiye ihracatını sadece yüzde 6.7
artırabildi. İspanya’ya ihracat yüzde 10.8 artarken ithalat artışı yüzde 28’i
aştı. Portekiz’e ihracat yüzde 4.2 düşerken, ithalat yüzde 20.4 arttı. Türkiye’nin dış ticaret açığı, krizin
merkezindeki bu üç ülkeye karşı da azalmak yerine sıçrama yaparak arttı. Hem de
İspanya ile ticaret açığı yüzde 75 artarken, Portekiz ile açık 4.2 katına,
Yunanistan ile açık 11.8 katına çıktı.
TÜİK’in verileri, ne yazık ki Bakan Çağlayan kadar
renkli bir üslupla konuşamıyorlar.
http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder