Merkez Bankası’nın son enfasyon raporunda ortaya koyduğu duruş, sıcak paraya bir davetiye niteliğini taşıyor. Tüm dünya sıcak para girişinin önüne set çekmeye çalışırken, Türkiye’den ilk büyük davetiyeyi Başbakan Erdoğan göndermişti. Erdoğan, “Güçlü TL’den yanayım”, “Merkez Bankası, döviz rezervlerini 100 milyar dolara çıkarmalı” diyerek, sıcak paraya ne kadar sıcak yaklaştığını göstermişti. Merkez Bankası da politika faizlerini bir yıl boyunca artırmayacağını ilan ederek, sıcak paraya ikinci davetiyeyi göndermiş oldu.
Çünkü bir yıl boyunca faizlerde artış ihtimalinin kalkması, sıcak para için çift yönlü ve garantili kar fırsatı sunuyor. Faizlerin artmaya başlaması, sıcak paranın portföy yatırımlarından zarar yazmak, bu ihtimalle yaşanabilecek bir döviz çıkışında kurdan da zarar etmek gibi tehlike yaratıyordu. Merkez Bankası’nın faizi bir yıl artırmayacağım demesi, sıcak para için bu ihtimali ortadan kaldırıyor.
Şimdi örneğin ABD’de sıfıra yakın faizle piyasaya pompalanan dolarları alan fonlar, rahatlıkla Türkiye’ye akacak. Bu nedenle bir yandan faizler düşerken diğer yandan TL daha da değerlenecek. Böylece sıcak para, hem kurdaki düşüşten hem de faizdeki düşüşten iki katlı kar elde edecek. Bu arada sıcak para sayesinde iç talep canlanmaya devam edecek, düşük kur yüzünden ihracat iyice zorlanırken ithalat alıp başını gidecek ve cari açık rekorlar kırmaya başlayacak.
Merkez Bankası, sıcak para girişindeki artışın yaratabileceği finansal risklere işaret etmesine rağmen, sıcak para girişini hızlandıracak bir mesaj vermiş durumda. Merkez Bankası, sadece sıcak para artışı finansal risk oluşturursa zorunlu karşılıkları artırma ve likidite önlemleri alma yoluna gideceğini söylüyor. Oysa bu uygulamalar, sıcak para girişini frenlemeye değil, geldikten sonra yol açacağı tahribatı azaltmaya yarayabilecek önlemler.
Sıcak para girişini frenleyecek önlemleri, Merkez Bankası’nın değil hükümetin alabileceği söylenebilir. Ancak Merkez Bankası, ne enflasyon raporunda ne de başka bir açıklamasında hükümete bu yönde bir uyarı mesajı da göndermedi. Tersine Merkez Bankası, faiz artırmama garantisi vererek sıcak paraya girişine destek vermiş oldu. Merkez Bankası, en azından faiz artışı ihtimalini canlı tutarak, kendi payına daha dengeli bir tutum alabilirdi.
TEMMUZ İLE ÇELİŞKİLİ DURUŞ
Üstelik Merkez Bankası, bir yıl süreyle faizleri artırmama tutumunu alırken, bir önceki enflasyon raporundaki yaklaşımı ile çelişmeyi bile göze almış. Ekonomik durum değerlendirmesi açısından temmuz raporu oldukça kötümserdi, ekim raporu ise tam tersine oldukça iyimser. Merkez Bankası, daha kötümser olduğu temmuz raporunda faiz artışını bir yıl erteleme mesajı vermemişti, şimdi çok daha iyimserken bu yola gidiyor. Merkez Bankası temmuz raporunda global toparlanmanın gecikmesi, içerideki toparlanmayı belirgin şekilde olumsuz etkilerse faiz artışını 2011 sonlarına erteleyebileceğini söylemişiti. Şimdi ekonomik canlanmanın beklenenden daha iyi gittiğini söylemesine rağmen faiz artışını ötelediğini ilan ediyor.
Bu arada Temmuz raporunda mali kurala defalarca vurgu yapan ve tahmin ufku boyunca faizlerin tek hanede kalması için mali kuralın uygulanmasını bir gereklilik olarak gören Merkez Bankası’nın, son raporunda mali kural sözünün hiç geçmemesi de dikkat çekiyor.
Anlaşılıyor ki hükümet, bütçe kaynaklarından çok sıcak paraya dayalı bir seçim ekonomisi izlemeye yönelmiş durumda. Merkez Bankası’nın sergilediği duruşun seçim politikasına destek vereceği açık, ama ne ölçüde büyük bir ekonomik risk yaratacağı belirsiz.