Şu sıralarda piyasalar en mutlu günlerini yaşıyorlar. Borsa rekorlar kırıyor, faizler düşüyor. Bunlar ekonomide olumlu yönde bir kırılma ortaya çıktığı için yaşanmıyor. Tersine önümüzdeki dönemde büyüme hızının yavaşlayacağı herkesin kabul ettiği bir şey. Piyasaları sarhoş eden gelişme, ABD Merkez Bankası FED’in, piyasaya para pompalayacağı beklentisi.
FED Başkanı Bernanke, bu yola başvurabileceklerini yaklaşık iki ay önce Jackson Hole toplantısında dile getirmişti. FED’in eylül toplantısı açıklamasında koşullar gerektirirse yeni bir parasal genişlemeye başvurulabileceği ilan edildi. Toplantı tutunakları açıklanınca, bu yöndeki beklenti ve spekülasyonlar iyice arttı. Bazı FED yöneticileri de açıklamalarıyla beklenti ve spekülasyonları körüklediler.
FED’in piyasaya 1 trilyon dolar pompalayacağı beklentisi, özellikle gelişen piyasalarda yükselişe neden oldu. Çünkü herkes birinci parasal genişleme operasyonunun sonuçlarına bakarak biliyor ki, FED’in bankalara kredileri artırsınlar, tüketim artsın, ekonomi canlansın, işsizlik azalsın diye verdiği paralar, oraya değil borsalara akıyor. Bankalar, bu parayla borsalarda hızlı karlar elde etmeyi tercih ediyorlar.
Bu paranın ağırlıklı bir bölümü de gelişmekte olan ülke borsalarına akıyor. Sıfıra yakın bir maliyetle elde edilen bu paralar, gelişmekte olan ülkelerdeki daha yüksek faizli tahvillere yatırılıyor. Bu operasyon aynı zamanda o ülkenin parasının değerini artırdığı için hem faizden, hem de kurdan kazanma fırsatı çıkıyor.
Ancak bu sıcak para, o ülkenin parasının değerini artırarak dış rekabet gücünü tahrip ediyor ve cari açığının artmasına neden oluyor. IMF bile sıcak para akımlarının, özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri için tehdit haline geldiğini itiraf ediyor ve tarihinde ilk kez sıcak parayı frenlemek için ölçülü sermaye kontrollerine başvurulabileceğini kabul ediyor. IMF’nin son Türkiye raporu da ekonominin dengesini bozacak en yakın tehdidin aşırı sıcak para girişi olduğunu tesbit ediyor.
Brezilya, Tayland, Güney Kore, Endonezya, Güney Kore, Tayvan, Kolombiya ve Rusya, kurlarda dengesizlik yaratmasını önlemek için sıcak paraya yönelik çeşitli kontrol önlemleri aldılar. Türkiye ise tam tersine sıcak paraya davetiye çıkartan bir duruş sergiliyor. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları da, Orta Vadeli Program da sıcak paraya dayalı bir büyüme stratejisini yansıtıyor. Sıcak para girişi, cari açığı iyice artırarak ekonomiyi daha da kırılgan hale sokabilir. Ayrıca borsaların başını döndüren sıcak para beklentisi, sanıldığı kadar düz bir yol da değil.
Birincisi FED’in kasım başındaki toplantıda parasal genişleme kararını alacağı kesin değil. Jockson Hole toplantısında Bernanke’nin kullanabileceklerini ilan ettiği üç araçtan birisi de yapacakları açıklamalarla piyasaları etkilemekti. FED yöneticilerinin açıklamaları, bu taktiğin bir parçası da olabilir. Böyle bir durum ortaya çıkarsa, borsalarda tam tersi bir hareket yaşanacaktır.
İkincisi FED’in parasal genişlemeyi başlatması, şimdiden çok ciddi bir gerilim noktası haline gelen kur savaşlarını iyice kızıştıracaktır. Kur savaşları ve bunu izleyen ticari misillemelerin tırmandıracağı gerilim, sıcak paranın geldiğinden daha hızlı bir şekilde güvenli gördüğü alanlara kaçmasını getirir. Bu da şimdi mutluluktan sarhoş olan piyasaların fena halde düşmesine neden olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder