“Ekonomik politikalarımızı, diğer ülkelere olan etkilerini de dikkate alan bir sorumluluk ve işbirliği içinde yürüteceğiz. Kurların rekabetçi devalüasyonundan kaçınacağız. İstikrarlı ve iyi işleyen bir uluslararası para sistemini destekleyeceğiz.”
Ne kadar güzel sözler, ne iyi vaatler değil mi? Ama aynı zamanda bu günün gerçeklerinden de çok çok uzaklar.
Bu ifadeler, örnek olsun diye uydurulup yazılmış sözler değil. Bu sözlerin altında G-20 liderlerinin imzası var. Çok değil daha 18 ay önce, Londra Zirvesi’nde ortaya konan “Global Canlanma ve Reform Reform Planı”nın 12. maddesinde liderler bunu vaat etmişler.
Oysa bugün Brezilya’nın Maliye Bakanı, açıkça bir kur savaşından söz ediyor. Japonya, yıllar sonra kurlara müdahaleye başvuruyor. ABD, Çin’e karşı ticari yaptırımları içeren bir yasa tasarısını meclisten geçiriyor. Bunların hepsi de G20 üyesi. Londra Zirvesi’nde global reformların organizasyonu ve dünya ekonomisinin yönlendirilmesinde kendisine merkezi bir rol verilen IMF’nin başkanı Kahn ise “kurların silah olarak kullanılması”ndan yakınıyor.
Bir yıl önce global ekonominin sorunlarını kriz terminolojisi ile konuşuyorduk. Artık savaş terimleriyle konuşmaya başladık.
Global krizin ilk aşamasında banka iflasları ve bu iflasların yükünün kamu müdahaleleriyle tüm topluma yıkılması, buna paralel olarak faizlerin düşürülmesi politikası izlendi. Bu yetmeyince bankalar aracılığıyla sisteme para pompalandı. Ancak hala sistem düzelmedi. Sistem düzgün işler hale gelmeyince gündeme rekabetçi kur savaşları geldi.
Adına her ne kadar kur savaşı dense de bu, aslında ticaret savaşıdır. Kur savaşı, ticaret savaşının ilk çarpışmaları olarak ortaya çıkıyor. Sistem bu süre içerisinde bir yolla dertlerini çözemezse, bu çarpışmaların bir ticaret savaşına hızla sürüklenmesi hiç de uzak bir ihtimal değil. Çin’i parasının değerini daha hızlı artırmaya ikna edemeyen ABD’nin hemen ticari misilleme yolunu seçmesi, kur savaşının ne kadar hızla ticaret savaşına dönüşebileceğini gösteriyor. Ticaret savaşlarının da dünyayı nerelere kadar götüreceği hiç belli olmaz.
Yılın başında borç krizleri, nedeniyle tahvil piyasaları, finansal sistemin risk odağı halindeydi. Bugün artık döviz piyasası, finansal sistemin risk odağı haline dönüşüyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder