Haberlerin “Asgari Ücret Tesbit Komisyonu, 2012 yılı asgari ücret düzeylerini tesbit etti” diye başlamasanı karşın, artık işin her yıl tekrarlanan bir tiyatro olduğunu herkes kanıksadı. Çünkü biliyoruz ki gerçekte asgari ücreti, adını verdiği komisyon değil, hükümet tesbit ediyor. Asgari Ücret Tesbit Komisyonu’nda görünüşte, işçi ve işveren temsilcileri de var ama çoğu zaman sendikaların talep ve önerileri o kadar dışlanıyor ki, sendikalar komisyon toplantılarına bile katılmayı gereksiz buluyorlar.
Güncel ekonomik ve sosyal veriler ile ekonomik-sosyal politikalar üzerine bir gazetecinin notları. Sohbet konusu da olur, ders-ödev konusu da...
31 Aralık 2011 Cumartesi
26 Aralık 2011 Pazartesi
Sanayide iç talep - dış talep dengesi ne durumda?
Ekonomide göreli bir soğuma beklenirken sanayi üretimi, ekim ayında tahminlerin çok üzerinde arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi, eylüle göre yüzde 4.35 gibi güçlü bir artış kaydetti. Doğal olarak akla gelen ilk soru, cari açığın nasıl etkileneceği oldu.
Ekonominin soğuması ile kastedilen, aslında doğrudan doğruya üretimin yavaşlaması değil. Üretim dış talep sayesinde artıyorsa, ortada bir sorun yok. Ama iç talep, ithalatı körükleyerek artıyorsa, bu giderek büyüyen bir cari açık ve dış borç sorunu yaratıyor. Bu nedenle sanayi üretimi artışında iç ve dış talebin hangisinin ne kadar etkili olduğunu anlamak, yakıcı sorunumuz cari açığın seyri konusunda da aydınlatıcı olabilir.
Ekonominin soğuması ile kastedilen, aslında doğrudan doğruya üretimin yavaşlaması değil. Üretim dış talep sayesinde artıyorsa, ortada bir sorun yok. Ama iç talep, ithalatı körükleyerek artıyorsa, bu giderek büyüyen bir cari açık ve dış borç sorunu yaratıyor. Bu nedenle sanayi üretimi artışında iç ve dış talebin hangisinin ne kadar etkili olduğunu anlamak, yakıcı sorunumuz cari açığın seyri konusunda da aydınlatıcı olabilir.
24 Aralık 2011 Cumartesi
Yoksullaşma durmadı, gelir dağılımı düzelmedi
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Türkiye’de gelir dağılımında sınırlı bir iyileşme olduğunu gösteren son açıklamasının üzerine “Sosyal Matematik” köşesine yukarıdaki başlığı atmak şaşırtıcı gelebilir, ama maalesef gerçek olan da bu… TÜİK’in verilerinin ve hesabının yanlış olduğunu iddia etmiyoruz. Sadece verileri, bütün yönlerine bakarak değerlendiriyoruz. Türkiyedeki gelir adaletsizliği ve yoksullaşma sürecini, doğru değerlendirmek için böyle bakmak gerekiyor.
TÜİK’in 2010 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 8.55 kattan, 7.94 kata indi. Bnu 2010’daki hızlı büyümeye bağlamak yanlış. Çünkü bu, 2010 yılı araştırması olmasına karşın 2009 yılı gelirleriyle yapılmış bir araştırma. Yani bu sonuç, büyüme koşullarında değil, ekonomik kriz koşullarında ortaya çıktı.
TÜİK’in 2010 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 8.55 kattan, 7.94 kata indi. Bnu 2010’daki hızlı büyümeye bağlamak yanlış. Çünkü bu, 2010 yılı araştırması olmasına karşın 2009 yılı gelirleriyle yapılmış bir araştırma. Yani bu sonuç, büyüme koşullarında değil, ekonomik kriz koşullarında ortaya çıktı.
19 Aralık 2011 Pazartesi
Ekonominin kontrolü hükümetin elinde mi?
Üçüncü çeyrek büyüme hızı, beklentilerin oldukça üzerinde çıktı. 2. çeyrekte yüzde 8.81 büyüyen ekonomi, ekonomi yönetiminin soğutma çabalarına rağmen 3. çeyrekte de yüzde 8.22 büyüdü. 3. çeyrek sonuçları, bu haliyle izlenen ekonomi politikaların geç ve yetersiz kaldığının bir kanıtı aslında.
Ancak yatırım harcamalarındaki artış hızının hemen hemen yarıya inmiş olması ile ihracattaki artış ve ithalattaki düşüş, hedeflenen yöndeki gelişmelerdi. Böyle olunca da 3. çeyrek büyüme sonuçları, izlenen politikaların bir başarısı gibi sunuldu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın söylediği gibi bir “yumuşak iniş” gerçekleştiği öne sürüldü.
Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu biraz yakından bakmak gerekiyor. Çünkü eğer izlenen politikalar etkili ve yeterli oluyor ve “ekonomi uçağı, kaptan pilotların kontrolünde yumuşak iniş yaptıysa”, önümüzdeki dönem için umutlu olabiliriz. Ekonomide önemli sarsıntılar olmayacağına inanabiliriz. Ama eğer durum tersiyse, yani izlenen politikalar etkisiz ve yetersiz ise, ortaya çıkan gelişmeler kaptan pilotların kontrolü altında değilse, gelecekten emin olamayız.
3. çeyrek büyüme verilerini bu bakışla irdelersek ortaya çıkan manzara şöyle:
17 Aralık 2011 Cumartesi
Türkiye’nin istihdam röntgeni, AB’nin hasta üyelerinden daha beter
Türkiye İstatistik Kurumu’nun önceki gün açıkladığı verilere göre ağustos, eylül ve ekim aylarını kapsayan eylül döneminde işsizlik oranı yüzde 8.8’e indi. Bu 2001’in 3. çeyreğinden bu yana görülen en düşük işsizlik oranı. Krizin başlarında hızla yükselen işsizlik oranı Şubat 2009’da yüzde 16.1’e kadar fırlayarak rekor kırmıştı. Kriz dönemindeki rekora göre işsizlik oranı neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.
Bu kuşkusuz Türkiye için kayda değer bir gelişme. Ancak bu verilere bakarak, ekonomi yönetiminin zaman zaman yaptığı gibi, Türkiye’nin Avrupa’da ve dünyada “parlayan bir yıldız” olduğunu söylemek mümkün değil. İspanya’nın işsizlik oranı yüzde 21 ile Türkiye’nin neredeyse 2.5 katı. Yunanistan’ın işsizlik oranı yüzde 16.6 ile Türkeye’nin 2 katına yakın. Portekiz’in işsizlik oranı yüzde 12.8 ile Türkiye’nin neredeyse 1.5 katı. Ama buna rağmen istihdam alanında Türkiye’nin gerçek durumu, Avrupa’nın hasta adamlarının halinden çok daha kötü.
12 Aralık 2011 Pazartesi
Ekonomi yönetimi, “yalancı çoban” durumuna düştü
Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi, cari açık belası ve enflasyon karşısında yaratıcı politikalar uyguladıklarını her fırsatta ısrarla tekrarlayıp duruyorlar. İzlenen ekonomi politikaları, amaçladığı sonuçlara hala ulaşamamış olmasına rağmen bu ısrar sürüyor.
Son dönem izlenen politikaların ana yükünü üzerine alan Merkez Bankası’nın izlediği politikalar, başlarda ihtiyatlı, ancak iyimser umutla karşılandı. Piyasa aktörleri, tam olarak ikna olmasalar da, “Merkez Bankası’nın elinde bizim bildiğimizden çak daha fazla veri var. Mutlaka bir bildikleri vardır. Proaktif davranıyorlar, bu da iyi bir şey” diye iyimser bir toleransla karşıladılar.
Ancak Merkez Bankası’nın banka ekonomistleriyle yaptığı son aylık toplantıya katılan uzmanların aktardığı izlenimler, artık havanın tersine dönmekte olduğunu haber veriyor. Merkez Bankası Başkanı’nın söylemlerinin her toplantıda farklı olması kafaları karıştırmış ve güveni zedelemiş gözüküyor. “Bu yıl enflasyonun yükselmesi, baz etkisiyle gelecek yılki enflasyonun düşük çıkmasına katkı yapar” gibi izahatlar yapan Merkez Bankası Başkanı, olan güveni de kendi elleriyle yok ediyor.
10 Aralık 2011 Cumartesi
OECD de itiraf etti: Globalleşme, gelir dağıımını bozuyor
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) “Eşitsizlik neden artmaya devam ediyor?” konulu kapsamlı bir araştırma raporu yayınladı. Raporun kapağına konan grafik Wall Street’i İşgal Et eylemcilerinin kullandığı sloganlardan esinlenmiş: Nüfusun en zengin yüzde 1’inin bindiği uçan balon yükselmeye devam ederken, yüzde 99’un bindiği balon yere çakılmış; yere saçılan insanlar havalanmaya devam eden yüzde 1’e öfkeyle bakıyorlar.
Gıda fiyatlarındaki aşırı artış, dünyanın birçok ülkesinde kriz düzeyine gelen açlık sorunu ve tüm dünyada artan gelir dağılımı adaletsizliği G-20, IMF ve OECD gibi uluslararası yapıların önemli gündem maddeleinden birisi haline geldi. Konunun global krizi altetme arayışlarının bir parçası haline gelmesi, artan açlık, yoksulluk ve eşitsizliğin yaratacağı toplumsal tepkinin globalleşmeye ve mevcut sisteme zarar vereceği korkusu. OECD’nin gelir eşitsizliğindeki artışın nedenlerini irdeleyen bir rapor hazırlamasının nedeni de bu.
Ancak OECD araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar, ilginç ve ironik bir durum yaratıyor. Çünkü eşitsizliğin globalleşmeye zarar vermesini önlemek için sorunun nedenlerini araştıran OECD, eşitsizliğin başlıca nedenlerinin bizzat globalleşmenin kendisinin olduğunu, geliştirilen neo-liberal ekonomik ve sosyal politikalar olduğunu itiraf ediyor. Yani ortada ilginç bir açmaz var: Globalleşmeyi korumak için eşitsizliği azaltmak lazım, eşitsizliği azaltmak içinse globalleşmenin temelenin oluşturan neo-liberal politikalardan vazgeçmek lazım!
10 Ekim 2011 Pazartesi
Kadının sırtındaki bıçakta kim(ler)in parmak izi var?
Habertürk’ün manşetten büyük bir fotoğrafla verdiği Şefika Etik cinayeti haberi, bir yandan medya etiği tartışması, diğer yandan da kadına şiddete karşı yapılması gerekenler konusunda bir yüzleşme tartışması başlattı. Gören herkesi sarsan haberin aslında “sıradan” bir hikayesi var. Evde sürekli şiddet uygulayan işsiz bir koca, dayanamayarak sığınma evine sığınan ama kocası tarafından kandırılarak tekrar eve dönmesi sağlanan bir kadın, eve döner dönmez yeniden başlayan dayak ve son noktada sırtına saplanmış ekmek bıçağıyla yarı çıplak yere serilmiş cansız bir kadın bedeni…
Bu resim, sadece gözü dönmüş cani bir kocanın eseri değil. Kadını güçsüzleştiren, çaresizliklere hapseden bir ekonomik ve sosyal sistemin ürünü.
14 Şubat 2011 Pazartesi
Merkez Bankası aralıkta 2-0 mağlup
· Sıcak para girişini ve cari açığı frenlemek için para politikasını değiştiren Merkez Bankası, yeni politikasının ilk sonuçlarını görmeyi umduğu aralık ayı ödemeler dengesi verilerinde her iki hedefinde de tam tersi sonuçlarla karşılaştı.
·
Merkez Bankası, kasım ayında para politikasında köklü değişikliklere gitti. Finansal istikrarın korunması öne çıkan hedef haline geldi. Cari açıktaki artışı ve kısa vadeli sermaye girişini istikrarsızlık kaynağı olarak gören Merkez Bankası, para politikasını buna göre değiştirdi.
Yeni politikanın temel araçlarından birincisi, politika faizini sınırlı ölçüde, TL piyasasında borç alma faizini ise yüksek ölçüde düşürmek oldu. İkinci araç ise zorunlu karşılık oranlarının kısa vadelerde daha fazla olmak üzere genel olarak artırmak ve kapsamını genişletmek oldu.
Bu araçlarla elde edilmek istenen sonuç, kredi genişlemesini frenlemek, kısa vadeli sıcak para girişinin önünü kesmek ve sıcak parayı uzun vadelere yönelterek ateşini düşürmekti. Önlemlerin ilk adımları kasımda atılmakla birlikte tam olarak uygulama aralık ayında başladı.
Merkez Bankası’nın yeni politikasının sonuçlarının etkisini muhtemelen şubat ödemeler dengesi verilerinde görebileceğiz. Buna karşın Merkez Bankası’nın çok kısa vadeli sıcak parayı hedefleyen faiz operasyonları hemen yürürlüğe girdiği için aralık ayı sonuçlarında bunun etkilerini değerlendirme şansımız var.
12 Şubat 2011 Cumartesi
Sıcak parayla hızlı büyümenin cari açık faturası ağır oldu
· Sıcak para ve iç talebe dayalı hızlı büyüme cari açığı patlattı. 2010’da cari açık yüzde 247 artarak 48.5 milyar doları aşarak rekor kırdı. 2010 açığı, Orta Vadeli Program’ın 3 yıl sonraki hedefinin bile üzerine çıktı. Cari açığın milli gelire oranı da yüzde 6.65’e fırlayarak rekor kırdı. 2011 hedeflerini tutturabilmek için yeni önlemler gerekiyor.
İç talebe dayalı tek ayaklı yüksek büyüme hızının faturası cari açık rekoruyla çıktı. Yüzde 8’in üstüne çıkması beklenen ve son yılların en yüksek büyüme hızlarından birisi olmaya aday 2010 yılı büyümesine, cari açıkta tarihi bir rekor eşlik ediyor. 2010 cari açığı tahminlerin de üzerine çıkarak 48 milyar 557 milyon dolara ulaştı. Cari açık, 2009’a göre 34 milyar 566 milyon dolar ve yüzde 247 arttı.
11 Şubat 2011 Cuma
Sanayide rekor, Merkez’in hesaplarını zora sokacak
Ocak ayı enflasyon verileri, içinde bir dizi kaygı verici işaretler taşısa da, en azından dış görünüşü itibarıyla Merkez Bankası’nın elini rahatlatacak nitelikteydi. Aralık ayı sanayi üretim verileri ise tam tersine Merkez Bankası’nın hesaplarını zora sokacak nitelikte.
Ocak ayında yıllık TÜFE, baz etkisinin de büyük katkısıyla 1.5 puan birden düşerek yüzde 4.9’a indi. Merkez Bankası’nın en fazla önemsediği çekirdek enflasyon göstergesi olan I Endeksi, önceki aya göre 0.19 puan yükselmiş bile olsa, hala yüzde 3.18 gibi enflasyon hedefinin çok çok altında bir düzeyde. Bunlara ilaveten baz etkisiyle enflasyonun en azından şubatta da düşecek olması, Merkez Bankası’nı rahatlatan olgulardı.
Sanayi üretimi de enflasyon gibi başarılı bir performans gösterdi. Sanayi üretim Endeksi, aralıkta 136.4 puan ile rekor kırdı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık üretim artışı, yüzde 5.7 gibi az görülebilecek bir rekor artış kaydetti. Böylece 2010 yılı toplam sanayi üretimindeki artış da yüzde 13.9 ile rekor kırdı.
Sanayi üretiminin bu kadar rekoru bir arada kırması, Merkez Bankası için ne kadar “tatlı” bir sürpriz oldu, tartışılır.
9 Şubat 2011 Çarşamba
İhracatın desteği sanayi üretimini rekora taşıdı
· Sanayi üretimi aralıkta aylık yüzde 16.8, yıllık yüzde 16.9 artarak rekor düzeye çıktı. İç talebe ihracatın da destek vermesi, üretimde rekoru getirdi. Sanayide yılık üretim artışı yüzde 13.13 oldu. Sanayinin bu performansı, 2010 yılı büyümesini yüzde 8’in üzerine taşıyacak.
·
İç talep canlılığını korurken, ihracatın da destek vermesiyle sanayi üretimi aralık ayında rekor kırdı. Sanayi üretim endeksi aralık ayında 136.44 puanla tarihinin en yüksek düzeyine çıkarken, kasım ayına göre yüzde 16.83, 2009’a göre yüzde 16.91 arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık üretim artışı ise yüzde 5.7’i buldu. Böylece yılın son çeyreğindeki sanayi üretimi artışı, bir önceki çeyreğe göre yüzde 9.55, 2009 yılına göre ise yüzde 12.13 oldu. Sanayi üretimindeki yıllık toplam artış yüzde 13.13’ü buldu.
Sanayi üretiminin bu performansına bağlı olarak yılın son çeyreğinde büyümenin yüzde 7-8 düzeyine çıkması ve 2010 yılı büyümesinin de yüzde 8’i aşma olasılığı güçlendi.
7 Şubat 2011 Pazartesi
Hızlı büyümeye rağmen göç azalmadı, arttı
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2010 nüfus verileri, ekonomideki hızlı büyümenin iç göçü azaltmadığını ortaya koydu. İç göçün, yeni uygulamaya giren bölgesel teşvik sistemine ve yüzde 8’e yaklaşacağı tahmin edilen yüksek büyüme hızına rağmen artması dikkat çekici. 2010’da hem köyden kente göç, hem de geri bölgelerden daha gelişmiş yörelere göç hızlandı. Ekonomik göçün azalmak yerine artması, bölgesel eşitsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin, hızlı büyümeye rağmen düzelmek bir yana kötüye gittiğine işaret ediyor.
4 Şubat 2011 Cuma
Enflasyonun dış görünüşü sakin ama içi huzursuz
· Enflasyon ocak ayında yüzde 4.9 ile 40 yılın en düşük düzeyine indi. Ocakta TÜFE yüzde 0.41 arttı. Yıllık enflasyonun 1.5 puan birden düşmesinde baz etkisi rol oynadı. Kur ve emtia fiyatlarındaki artış, yükselen üretici enflasyonu ve fiyat artışlarında yayılma işaretleri, bu düzeyin korunmasını zorlaştırıyor.
Enflasyon 2011 yılına yüzde 5’in de altına inerek girdi. Ocak ayında TÜFE, beklentilerin üzerinde bir artış göstermesine rağmen, yıllık enflasyon aralığa göre 1.5 puanlık bir düşüşle yüzde 4.9’a indi. Böylece enflasyon Temmuz 1970’teki yüzde 4.3 rakamından sonra yaklaşık 41 yılın en düşük düzeyine de inmiş oldu. Aylık enflasyon ise yüzde 0.41 ile yüzde 0.3 olan beklentilerin üzerine çıktı.
Buna karşın üretici fiyatlarındaki hızlı çıkış ocakta da sürdü. Ocakta ÜFE’nin yüzde 2.36 artması, yıllık üretici enflasyonunu yüzde 10.8 düzeyine taşıdı. Yıllık ÜFE, aralık ayına göre 1.93 puanlık ciddi bir artış kaydetti.
İhracatın yıldızları bile ithalata yenik düşüyor
Türkiye 2010 yılını tarihinin en yüksek dış ticaret açığı ile kapattı. Dış ticaret açığı 2009’a göre yüzde 84.5’lik bir sıçrama ile 71.56 milyar dolara yükseldi. Ticaret açığı kriz öncesi 2008 yılı açığının da yüzde 2.3 üzerinde. Sorun, “Ekonomi yüzde 8 gibi yüksek bir büyüme hızı yakaladı. Ticaret açığındaki artış bunun doğal sonucudur” diye geçiştirilecek durumda değil. Verilerin ayrıntılarına baktığımızda, izlenen değerli TL politikasının, sanayinin sadece dış rekabet gücünü kırmadığı, aynı zamanda kendi iç pazarında bile rekabet edemez hale getirdiği görülüyor.
31 Ocak 2011 Pazartesi
Bütçede başarı yok, dengesizlik ve adaletsizlik var
Hükümet sözcüleri, 2010 bütçe sonuçlarını büyük bir başarı olarak sunuyorlar. 2009’a göre bütçe giderleri yüzde 9.5, gelirler yüzde 17.9 arttı. Bütçe açığı yüzde 24.9 azalarak 52.76 milyar liradan 39.6 milyar liraya indi. Maliye tanımlı faiz dışı fazla 440 milyon liradan 8.7 milyar liraya fırladı.
Dıştan çok parlak görünen bütçenin içine girilince aslında hem iç dengelerinin, hem de adaletinin kötüye gittiği görülüyor. Bütçe kalemlerinin bütçe gelirlerine oranına baktığımızda, kötüye gidiş kendini net olarak ortaya koyuyor.
28 Ocak 2011 Cuma
Merkez Bankası, artık sağım solum belli olmaz diyor
Yaptığı son faiz indirimi ile sağ gösterip sol vurmakla suçlanan Merkez Bankası, yılın ilk enflasyon raporunda açıkça “Bundan sonra sağım solum hiç belli olmaz” dedi.
Merkez Bankası, üç ayda bir yayınladığı enflasyon raporlarında bir ana senaryo belirliyor ve bu çerçevede politika faizlerinin kısa ve orta vadedeki olası seyri konusunda bir rota veriyordu. Şimdi ise Merkez Bankası, politika faizinin önümüzdeki dönemde düşecek mi, yükselecek mi, yoksa aynı mı kalacak konusunda net bir şey söylememeyi politika olarak benimsedi. Son dönemde para politikasının daha etkili bir aracı haline gelen zorunlu karşılıklar için de aynı belirsizlik var.
Sepet değişikliği, TÜFE’yi ne kadar etkiler?
TÜİK, 2011’de uygulayacağı enflasyon sepetini açıkladı. Özellikle ulaştırmanın ağırlığının geçen yıla göre 1.25 puan artması ve gıdanın ağırlığının 0.82 puan azalması dikkat çekti. Sigara ve alkollü içkilerin payı 0.59, lokanta ve otel harcamalarının payı 0.38 puan arttı. Kira ve konut harcamalarının payı 0.37, haberleşmenin payı 0.30 ve çeşitli mal ve hizmetlerin payı 0.36 puan azaldı.
Yeni sepetle eski sepeti karşılaştırdığımızda değişikliğin TÜFE’ye etkisinin sıfıra yakın olduğunu söyleyebiliriz.
27 Ocak 2011 Perşembe
Enflasyonun patronuna neden kaynanası bile inanmıyor?
TÜİK’in 2011 yılı enflasyon sepeti değişikliklerini açıklamak için düzenlediği basın toplantısında TÜİK Ulusal Hesaplar ve Ekonomik Göstergeler Daire Başkanlığı Fiyat İstatistikleri Grup Sorumlusu Cengiz Erdoğan, düşük çıkan enflasyon rakamlarına kayın validesinin bile inanmadığını söyledi. İşin en tepesinde yer alan bir en yakınını bile yaptığı enflasyon hesabına inandıramıyor. Erdoğan’ın aktardığı olay, TÜİK’in hesapladığı enflasyon ile halkın gerçek enflasyonu arasında büyük fark olduğu gerçeğinin somut bir ifadesi.
Vatandaşın enflasyonu ile TÜİK’in enflasyonu neden birbirinden bu kadar farklı? Sorunun basit bir cevabı var: Çünkü TÜİK’in hesapladığı, vatandaşın yaşadığı ve hissettiği enflasyon değil. TÜİK, kendi hesabını yanlış yapmıyor, ama hesapladığı şey vatandaşın yaşadığı enflasyon olmadığı için özellikle sabit gelirliler için inandırıcı olamıyor.
Vatandaşın enflasyonu ile TÜİK’in enflasyonu arasındaki fark nasıl oluşuyor?
24 Ocak 2011 Pazartesi
ABD-Çin zirvesinin galibi yine Çin oldu
Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, geçen hafta ABD’ye 4 günlük bir resmi ziyaret yaptı. Çin, bu zirveyi de, en başta ekonomik konular olmak üzere temel hiçbir konuda ABD’nin istediği tavizleri vermeden bitirmeyi becerdi. Zirve gündemindeki konuların çoğunda isteklerde bulunan taraf ABD idi. Hu, anlaşmazlık konularının karşılıklı güç gösterisine dönüşmesini önlerken, aynı zamanda temelde dişe dokunur bir taviz vermeden sadece güven verici mesajlarla durumu idare etme başarısını gösterdi.
Kulislerden sızan bilgilere göre ABD, zirvenin ardından ortak sonuç bildirgesi yayınlamaktan vazgeçmek ve Hu onuruna verilecek resmi akşam yemeğinin iptaline kadar her türlü zorlamaya başvurdu.
21 Ocak 2011 Cuma
Seçim ekonomisi hızlı başladı
Bütçe sonuçları ile Hazine nakit dengesi verileri, seçim ekonomisinin aralıkta hızlı bir başlangıç yaptığını gösteriyor. Maliye Bakanı, aralıktaki bütçe açığı patlamasını “Aralık bütçelerinin kaderi” diyerek geçiştirmeye çalışıyor. Ancak bütçe açığında bu kez yaşanan artış, önceki yılların çok çok üzerinde.
Yıllık açığın yüzde 40.7’si tek başına aralık ayında gerçekleşti. Aralık bütçe açığı, diğer 11 ay ortalamasının 7.5 katı.
Merkez Bankası’nın görevi, seçimden önce piyasaların karışmasını önlemek mi?
Merkez Bankası kekelemeye başladı, söyledikleri anlaşılamıyor. Merkez bankaları net, anlaşılır ve tutarlı olmak zorunda. Merkez bankası kararları, piyasa aktörleri tarafından yanlış bulunabilir veya piyasa aktörlerinin işine gelmeyebilir. Merkez bankası açık, anlaşılır ve tutarlı olduktan sonra sorun yok. Oysa Merkez Bankası’nın son dönemdeki açıklamaları, birbiriyle tutarsız mesajlar veriyor.
Para Politikası Kurulu’nun (PPK) ocak toplantısında alınan politika faizinde 0.25 puanlık indirim kararı açıkladıktan sonra atılan başlıklardan birisi, “Merkez Bankası, ters köşeye yatırdı” şeklindeydi.
18 Ocak 2011 Salı
İşsizlikte artışı, yeni öğretmen atamaları önledi
· Ekimde işsizlik oranı, eylüle göre 0.1 puan gerileyerek yüzde 11.2’ye indi. İşsizliğin yerinde saymasını, yeni atanan öğretmenlerle eğitimde istihdamın 111 bin artması sağladı.
Ekim döneminde işsizlik oranı eylüle göre 0.1 puan, bir yıl öncesine göre 1.8 puan azalarak yüzde 11.2 oldu. İşsizlik oranının ekimde de çok küçük bir gerileme ile yatay bir seyir izlemeye devam etmesini, eğitim sektöründeki 111 bin kişilik istihdam artışı sağladı. Eylül, ekim ve aralık aylarını kapsayan ekim döneminde, eylüle göre istihdam bin kişi azalmasına rağmen işsiz sayısında da 33 bin kişilik bir düşüş meydana geldi. Bu durum işgücünün 34 bin azalması sayesinde gerçekleşti.
17 Ocak 2011 Pazartesi
Dünya gıda krizine hazırlanıyor, biz?
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda ve Tarım Örgütü FAO ve Dünya Bankası 2011’e girerken, dünyanın bir gıda krizi ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. Sorun önümüzdeki G-20 zirvesinin öncelikli gündem maddelerinden birisi olacak.
Dünya nüfusundaki artışın yanısıra hızlı büyüyen Hindistan ve Çin’de zenginleşen orta sınıfın artan talebi, tüketimi artırıyor. Buna karşın çeşitli doğal afetler üretimi düşürüyor.
14 Ocak 2011 Cuma
Seçim ekonomisinin ilk işareti geldi: Görev zararı coştu
Hazine’nin verilerine göre yılın ilk 9 ayında gerçekleşen KİT’lere ait görev zararı 1 milyar 992 milyon lirayı aşarak cari rakamlarla rekor kırdı. 2009 yılında gerçekleşen görev zararı 314.5 milyon TL olmuştu. Buna göre 2010’un 9 ayında gerçekleşen görev zararı, 2009’un tamamının 6.3 katını aştı.
KİT’lerin görev alanı aynı olsa da, görev zararları hep seçim dönemlerinde artıyor. Örneğin 2006 yılında 504 milyon TL olan görev zararı, seçim yılı olan 2007’de 3.2 katına çıkarak 1 milyar 618 milyon lirayı buldu. 2009 yerel seçimlerinin yılın başlarında olması, 2008 yılı görev zararının da 1 milyar 422 milyon TL gibi yüksek bir düzeye çıkmasına yol açtı.
İç talebe dayalı büyümenin sonu geliyor
Sanayi üretiminde son aylarda görülen dalgalanmalar, iç talebe dayalı büyümenin sonuna gelindiğinin sinyallerini veriyor. Sanayi üretimi ekimde bir önceki aya göre yüzde 13.5’lik bir sıçrama kaydetti. Aynı ayda sanayi malları ihracatı da Kasım 2006’dan bu yana görülen en yüksek aylık artışını gerçekleştirerek yüzde 23.5 büyüdü. Kasım ayına gelince sanayi malları ihracatı, önceki aya göre yüzde 14.4 düştü. Sanayi üretimi de ihracata paralel olarak kasımda yüzde 9.7’yi bulan keskin bir düşüş kaydetti.
İmalat sanayiinde de benzer bir hareket gözleniyor. Ekimde imalat sanayii ihracatı bir önceki aya göre yüzde 23.7 artarken üretim de yüzde 16.2 arttı. Kasımda imalat sanayii ihracatı yüzde 14.2 düşünce, üretim de yüzde 10.7 düştü.
12 Ocak 2011 Çarşamba
Dış ticarette KOBİ’ler fazla, devler açık veriyor
Dış ticarette küçük işletmeler fazla verirken, dev şirketler dev boyutta açık veriyorlar. 2009 yılında 50’den az kişinin çalıştığı küçük işletmeler, toplam 10.32 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi. 250 ve daha fazla insan çalıştıran dev işletmeler ise 42.89 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. Çalışan sayısı 50-249 kişi arasında olan orta işletmelerin açığı ise 5.47 milyar dolar oldu. Böylece 50’den fazla kişi çalıştıran işletmeler toplam 48.36 milyar dolar dış ticaret açık vermesine rağmen, küçük işletmeler sayesinde toplam açık 37.84 milyar dolara indi.
10 Ocak 2011 Pazartesi
Enflasyonu, gıda kadar kamu da ateşledi
Hükümetin müdahaleleri olmasaydı 2010’da enflasyon yüzde 5’in de altına inecekti. Çünkü yüzde 6.4 olan yıllık enflasyona sigara ve alkollü içkeler ile akaryakıta gelen vergi zamlarının katkısı 1.5 puanı geçti. Yani ekonominin kendi kendine yarattığı enflasyon, aslında yüzde 5’in de altında. Gıdadan sonra enflasyona en büyük katkıyı kamu yaptı.
Hükümetin kriz koşullarında vergi gelirlerinde meydana gelecek azalmayı dengelemek için içki ve sigara ile akaryakıtta ÖTV miktarını artırdı. Bu durum, en adaletsiz vergi uygulaması olan dolaylı vergilerin, toplam vergiler içindeki payını daha da artırdı. Sonuç olarak özel sektör işten çıkarmalarla, kamu da dolaylı vergileri artırarak, krizin yükünü çalışan kesim ile orta ve düşük gelirlilerin üzerine yıktı.
7 Ocak 2011 Cuma
Kadınlar, erkeklerden daha fazla yoksullaştı
Erkekler arasında mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayınların oranı 2009’da 0.41 puan artarak yüzde 17.10’a çıkarken, kadınlarda mutlak yoksulluk oranı 1.51 puan artarak yüzde 19.03’e çıktı. Yoksul erkek sayısı 2008’e göre yüzde 3.64 ve 211 bin kişi artarken, yoksul kadın sayısı 607 bin kişi ve yüzde 9.86 oranında arttı.
Buna göre 5 milyon 987 bin erkek, 6 milyon 764 bin kadın mutlak yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yoksul kadın sayısı, erkeklerden 777 bin ve yüzde 13 daha fazla. Yoksul sayısındaki kadın erkek farkı, TÜİK’in yoksulluk çalışmasının başladığı 2002 yılından bu yana görülen en yüksek düzeye çıktı.
Sadece işsizler değil, çalışan da yoksullaştı
Kriz yılında sadece işini kaybedenler değil çalışanlar da yoksullaştı. İşsizler arasında yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı 2009’da yüzde 1.72 puanlık bir artışla 17.78’den yüzde 19.51’e çıktı. Çalışanlar arasında yoksulluk sınırının altında olanların oranı ise 0.55 puan artarak yüzde 14.82’den yüzde 15.37’ye çıktı. Bir işi olduğu halde 2009 yılında yoksulluk sınırının altında olanların sayısı yüzde 4.2 ve 129 bin kişi arttı. 2009 verilerine göre 21 milyon 277 bin çalışanın 3.3 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Mutlak yoksulluk içindeki aile sayısı bir yılda yüzde 11.4 arttı
· Krizin teğet geçmediği bir kez daha ortaya çıktı. TÜİK’in 2009 yılı yoksulluk araştırmasına göre yoksulluk göstergeleri üç yılda kazandığından fazlasını bir yılda kaybetti.
· 2009’da mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan aile sayısı yüzde 11.4 , kişi sayısı ise yüzde 6.9 arttı. Hem aile sayısına, hem de nüfusa göre mutlak yoksulluk oranı 1 puan yükseldi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun bir ay geciktirerek dün yayınladığı 2009 yılı yoksulluk araştırması, krizin teğet geçmediğini bir kez daha gözler önüne serdi. TÜİK’in araştırmasına göre kriz yılında mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı 818 bin kişi ve yüzde 6.85 arttı. Mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan aile sayısı ise adeta bir sıçrama yaparak bir yılda yüzde 11.4 arttı. Mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan hane sayısı 2008’e göre 273 bin 418 artarak 2 milyon 406 binden 2 milyon 680 bine ulaştı.
Çarpık olan enflasyon hesabı değil, maaş hesabı
Aralık ayında enflasyonun eksi çıkması ile yıllık enflasyon da yüzde 6.4 çıkınca, yıl boyunca gündemimizi meşgul eden enflasyon konusu farklı bir şekilde tartışma gündeminde yer aldı. Memura verilecek enflasyon farkının her 100 liralık maaş için 22 kuruş gibi anlamsız bir düzeyde kalması tepki çekti. Memurlar adeta enflasyonun düşük çıkmasına üzülmüş gözüktüler. Bu sonuç TÜİK’in enflasyon hesabının gerçekleri yansıtıp yansıtmadığı tartışmasını doğurdu.
TÜİK’in kullanılmayan malları hesaba katıp, enflasyonu düşük gösterdiği yolunda düşünceler ortaya atıldı. TÜİK’in 446 maddelik enflasyon sepetinde, az tüketilenlerin fiyatının düşmesi, çok tüketilenlerin fiyat artışının yüksek olması, bu sava kanıt olarak gösterildi. Sonunda TÜİK de dün bu tartışmalara cevap olarak enflasyon hesaplamasının nasıl yapıldığını bir kez daha açıkladı.
Tartışma enflasyon hesaplama yönteminin doğru olup olmadığı noktasından sürerse, TÜİK her zaman haklı çıkar.
4 Ocak 2011 Salı
Sadece zenginlerin enflasyonu hedefin altına indi
2010 yılında genel enflasyon yüzde 6.40’a inerek, hükümetin ve Merkez Bankası’nın yüzde 6.50’lik hedefinin altına indi. Ancak enflasyona gelir gruplarına göre baktığımızda, enflasyon yıllık hedefin altına inen sadece üst gelir grupları için indi. Alt gelir gruplarının yıllık enflasyonu ise hedefin üzerinde kaldı.
En üst yüzde 10’luk gelir diliminde yer alanları tensil eden Patron Mehmet’in yıllık enflasyonu yüzde 6.13 oldu. Patron Mehmet’in ylıllık enflasyonu hedefin 0.37 puan, genel enflasyonun ise 0.27 puan altında. Buna karşın asgari ücretle geçinenleri temsil eden ve en düşük yüzde 10’luk gelir diliminde yer alan İşçi Memet’in yıllık enflasyonu yüzde 7.01 ile hedeften 0.51 puan, Patron Mehmet’ten ise 0.88 puan daha yüksek. Orta gelir grubunu temsil eden ve en düşük 5. yüzde 10’luk gelir diliminde yer alan Memur Mehmet’in yıllık enflasyonu da yüzde 6.76 ile hedefin 0.26 puan, Patron Mehmet’in ise 0.63 puan üzerinde.
Üretici fiyatlarında petrol ve kur baskısı hissediliyor
Aralık ayında TÜFE hafif artış beklentilerine karşın düşerken, üretici fiyatları beklentilerden daha fazla arttı. Artışta petrol ürünleri ve ana metal ve metal cevherlerinin başı çekmesi, kur artışı ile uluslar arası alanda hammadde fiyatlarında yaşanan hareketlenmenin ilk etkileri olarak dikkat çekiyor.
ÜFE’de artış beklentisi yüzde 0.55 olmasına karşın, aralık enflasyonu yüzde 1.31’u buldu. Böylece yıllık enflasyon, kasıma göre 0.70 puan artarak yüzde 8.87’ye çıktı. 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon da yüzde 5.52’ye çıktı.
2010 enflasyonuna et ve sebzedeki sıkıntı ile sigara, içki ve petroldeki vergi artışı damga vurdu
· Yılın başlarında çift hanelere çıkan enflasyon, 2010’u hedefin de altında kapattı. TÜFE, aralıkta yüzde 0.30 düştü ve yıllık enflasyon yüzde 6.40’a indi. TÜFE, 41 yılın en düşük kapanışını yaptı. Üretim sıkıntısı nedeniyle gıda, vergiler nedeniyle sigara ve alkollü içkiler, 2010 enflasyonunda başı çekti.
·
Yıla hızlı bir yükselişle girip “kontrolden çıkıyor” kaygısı yaratan, şubat ve nisan aylarında çift haneye çıkan enflasyon, 2010’u tahminlerden de düşük bir düzeyde kapattı. Aralıkta küçük bir artış beklenirken, tam tersine yüzde 0.30’luk bir düşüş yaşandı. Yıllık enflasyon 0.89 puan gerileyerek yüzde 6.40’a indi. Böylece yıl sonları itibarıyla 41 yılın en düşük enflasyonu gerçekleşti. Yıllık enflasyon, yüzde 6.5 olan Merkez Bankası hedefinin de altında kaldı.
Yıllık enflasyonda gıdanın yanında en büyük rolü kamu zamları ve vergilerdeki artış oynadı. Yüzde 6.40 olan yıllık enflasyonun 1.94 puanı gıdadan, 1.31 puanı sigara ve içkiden, 0.99 puanı da kira ve konuttan geldi. Et ve sebzede yaşanan üretim sıkıntısı, yıl boyunca enflasyon üzerinde büyük baskı oluşturdu. Sigara ve alkollü içkilerde vergiye bağlı fiyat artışları, yıllık enflasyona önemli bir katkı yaptı. Son dönemde buna petrol fiyatlarındaki artış da katıldı. Ancak etteki sıkıntının ithalatla hafiflemesi, sebzedeki sıkıntının da yeni sezonla atlatılması, enflasyondaki gerilimi düşürdü. İhracatın istenen düzeye ulaşmaması ve düşük kur ile artan ithalat baskısı da enflasyonu düşüş yönünde etkiledi.
3 Ocak 2011 Pazartesi
Merkez Bankası, cari açık konusunda her yıl ortaya ayrı bir tez atıyor
Cari açık sorununun 2011’in sürekli gündemde kalacak ve en fazla tartışılacak konusu olacağını şimdiden söyleyebiliriz. “Finansal istikrarı koruma” görevini gerekçe göstererek aldığı son kararlar nedeniyle Merkez Bankası, bu tartışmanın birinci aktörü ve tarafı olmaktan kurtulamayacak. Merkez Bankası, üstlendiği duruşuyla toplum gözünde kendini fiilen cari açığın sorumlusu haline de getirdi. Böylece seçim yılının en kritik sorunlarından birinde hükümetin üzerinden önemli bir yükü almış oldu.
Merkez Bankası bunu yaparken cari açık ile kredi artışı arasında ilişki kuran bir teori de geliştirdi. Bu hesaba göre diğer koşullarda bir sapma olmadığı takdirde cari açığın istenen sınırda kalması için kredilerdeki artışın yüzde 25’i aşmaması gerekiyor. Merkez Bankası Başkanı bu tezi ilk kez, Başbakan Yardımcısı Babacan’ın banka genel müdürleriyle yaptığı toplantıda açıkladı. Böylece bankalara “2011’de kredi hacminizi yüzde 25’ten fazla artırmayın” mesajı, “gerekirse daha sert önlemler alırız” ifadesiyle de desteklenerek bir nevi “kulak çekme” dozunda verilmiş oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)