28 Nisan 2017 Cuma

Döviz rezervi, kriz yaratmaz ama krize de dayanamaz

Dış siyasetten kaynaklanan risk ve kırılganlık faktörlerimiz azalmak yerine artıyor. Bir tarafta Irak ve Suriye’de ucu nereye kadar uzanacağı belli olmayan yeni adımlar atılırken diğer yanda Avrupa Komisyonu Parlamenter Meclisi Türkiye’nin yeniden denetim sürecine alınmasını kararlaştırdı. Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesinin ardından Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin de askıya alınması gündemde. Hele hele bir de idam cezası yeniden getirilirse, müzakereler kesin olarak bilinmeyen bir süre için buz dolabına girecek.
Türkiye’nin AB müzakere sürecinde bir ülke olması, yabancıların Türkiye’ye yaklaşım ve kararlarında birincil derecede önemli faktörlerden birisi. Bu nedenle AB ile ilişkilerin giderek bozulması ve araya mesafe girmesi, Türkiye’ye bakışı fazlasıyla etkileyecek bir gelişme.
Bu olumsuz gidiş, kuşkusuz zaten yeterince yüksek olan dış kırılganlık düzeyini iyice artıracak. Global fon akımlarının gelişmekte olan ülkelere eskisi gibi akmadığı hatta geri çekildiği bir finansal ortamda, bölgesindeki jeopolitik risklere aşırı ölçüde bulaşmış olması yüzünden zaten yeterince sıkıntı yaşayan Türkiye’nin sıkıntıları, AB ile ilişkilerin bozulması ile daha da artacak.
Sorun dış kırılganlık olunca ilk bakılması gereken nokta, döviz rezervlerinin durumu olmak zorunda. Döviz rezervlerinin yeterlilik durumuna değişik parametrelerle baktığımızda şöyle bir görünümle karşı karşıya kalıyoruz:

25 Nisan 2017 Salı

Enflasyonun boynu neden eğri?

Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” diye. Deve cevap vermiş, “Nerem doğru ki?”
Bizim enflasyon hikayemiz de buna döndü. Hükümet yetkilileri de, temel görevi bu olan Merkez Bankası da bir noktayı gösterip, “Enflasyonun işte burası eğri” diyorlar, sanki geri kalan yerleri düzgünmüş gibi.
Uzun zamandır yüksek enflasyonun günah keçisi işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artış olarak gösteriliyor. “Tarlada fiyatı şu kadar olan domates, markette vatandaşa bilmem kaç katına satılıyor” şeklindeki ajitasyonları sık işitiyoruz. Yetkili ağızlardan “TÜFE’de gıdanın ağırlığı başka ülkelere göre bizde çok yüksek. Bu yüzden vişne fiyatı bile enflasyonu fırlatıyor” türünden “bilimsel” açıklamalar dinliyoruz.

21 Nisan 2017 Cuma

Dünya referandumu nasıl görüyor, bu ekonomiyi nasıl etkiler

Türkiye açısından devlet ve yönetim sistemini köklü bir şekilde değiştirecek olan tarihi anayasa referandumu, bıçak sırtı bir farkla, üstelik sonuçları tartışmalı bir şekilde sonuçlanmış gözüküyor.
Bu haliyle Türkiye’de siyaset yeni bir faza girmiş durumda. Siyasette artık yeni koşullar, yeni dengeler var.
Bu durum sadece iç politika açısından geçerli değil. Dış politika açısından da böyle. Anayasa değişikliği ve referandum sonuçları, dünyanın Türkiye’ye bakışını da değiştiriyor. Son yıllarda ortayı çıkan kaygı ve eleştiriler, artık bir eğilim tespiti düzeyinden bir kesin niteleme aşamasına geçmiş durumda.

18 Nisan 2017 Salı

Siyasetin yakın geleceği ve sıcak para

Türkiye, referandum sonrasında, içinden bir türlü çıkamadığı belirsizlikler ortamının yeni bir fazına girerken, gelişmeleri etkileyecek faktörlerden birisi de sıcak para hareketleri olacaktır.
Bu noktada son yıllardaki politik dalgalanmalar karşısında sıcak para ve genel olarak yabancı yatırımların nasıl hareket ettiğine bakmakta yarar var. Sayfadaki grafiklerde 2013 ve sonrasındaki süreçte cari açık ile sıcak para, doğrudan yatırımlar, kaynağı belirsiz para girişi ve yerlilerin yurt dışına çıkardığı para miktarının 12 aylık toplamlara göre seyrini görüyorsunuz.
Kuşkusuz sıcak para, sadece içerideki politik ve ekonomik gelişmelerden etkilenmiyor, dünyadaki politik ve ekonomik gelişmelerden de etkileniyor. Buna rağmen grafiklerin politikadaki gelişmelerden fazlasıyla etkilendiği de ortada. Grafikteki hareketleri önemli politik gelişmelerin olduğu tarihlere göre incelediğimizde ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor:

14 Nisan 2017 Cuma

Ne olacak bu Uganda’nın hali?

Uganda tarihi iç savaşlar, kabile çatışmaları ve darbeler tarihi şeklinde ilerledi. Son 31 yıldır ülkeyi Başkan Yoweri Museveni yönetiyor. Destekçilerinin Şapkalı İhtiyar Adam diye andıkları Museveni 72 yaşında.
Halk, İdi Amin ve sonrasında onu deviren ama kendileri de baskıcı rejimlere dönüşen iktidarlardan bıkmıştı. Museveni, bir umut rüzgarı estirmiş ve ciddi bir halk desteğini arkasına almıştı. İstikrar, barış, kalkınma, yatırım ve refah vaad ediyordu.
İktidarı ele geçirdiğinde Afrika’da yeni kuşak yöneticileri temsilcisi olacağını, demokratik olacağını ve geçmişin yeteneksiz ve yolsuzluğa bulanmış elitleri ile hiç bir ilişkisinin olmayacağını ilan etmişti. Museveni 1986’da yemin töreninde Afrika ülkelerinin sorunlarının liderlerin koltuklarını bırakmamasından kaynaklandığını söylemiş ve kendisinin hiçbir zaman böyle olmayacağına söz vermişti.

7 Nisan 2017 Cuma

Sanayi büyürken istihdamı azalmış, hizmetler teklerken istihdamı artmış

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) reel sektöre ilişkin üretim endeksleriyle gayrısafi yurtiçi hasıla (GSYİH) büyüme verileri arasındaki uyumsuzluk kafa karıştırmaya devam ediyor. Bu arada sektörlerin büyüme ile istihdam eğilimleri arasında da dikkat çekici çelişkiler var.
TÜİK’in sektörel istihdam verileri ile büyüme verilerini karşılaştırdığımızda hizmetlerdeki istihdam-büyüme ilişkisi ile sanayideki büyüme-istihdam ilişkisinin taban tabana zıt olduğunu görüyoruz.

4 Nisan 2017 Salı

Büyümede revizyonun yoğunlaştığı noktalar dikkat çekici

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 4. Çeyrek ve 2016 yılı Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) verilerini açıkladı. TÜİK’in son çeyrek büyümesi de, yıllık büyüme hızı da tahminlerin üstünde çıktı.
Bu arada TÜİK özellikle üçüncü çeyrek olmak üzere 2016’nın ilk üç çeyreğine ilişkin rakamlarında aşırı ölçüde revizyonlara gitti. TÜİK’in yeni milli gelir serisi zaten kafaları karıştırmıştı ve güven sorunu yaşamaktaydı, bu revizyonlar kafaları iyice bulandırdı.
Bu kadar karışıklık ve soru işareti içinde bu verilerle büyümenin yapısı ve dinamikleri konusunda ikna edici analizler yapma şansımız kalmıyor. Büyüme verilerinin, TÜİK’in reel sektörün seyrine ilişkin diğer endeksleri ile bağının kopmuş olması, hem tahmin yapılamaz hale getiriyor, hem de güvenirlik alanında soru işaretleri yaratıyor.
Bu yüzden de TÜİK’in verileri ekonomi aktörleri arasında teknik açıdan tartışılamıyor ama politika arenasında tartışılıyor ve kaçınılmaz olarak politikleşiyor. Bu gidiş, TÜİK’in en vazgeçilmez varlığı olması gereken güvenirliği açısından hayati bir sorun.
TÜİK’in aralık ayında açıkladığı yılın ilk üç çeyreğine ilişkin verilerde aşırı ölçüde revizyona gitmiş olması, büyümenin dinamiklerini anlamaya çalışan birisinin başını döndürecek boyutta. Revizyonların yoğunluk kazandığı noktalar ise iyice dikkat çekiyor.