30 Aralık 2016 Cuma

Bu kadar hızlı büyüdüysek neden hissetmedik?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yeni milli gelir hesabı, her kesimde ciddi tartışmalara yol açmış bulunuyor. Ortaya konan yeni resim, hemen herkesi şaşırttı.
TÜİK’in en tepesindeki isim bile yeni hesap önüne geldiğinde inanamadığını ve hazırlayan ekibi ciddi şekilde sıkıştıran bir sorgudan geçirdiğini itiraf ediyor. TÜİK’in yeni milli gelir hesabı, ekonomiye ilişkin şu ana kadar hükümetten IMF ve OECD gibi uluslararası kuruluşlara, akademisyenlerden ekonomi yorumcularına kadar bir çok kesimin şimdiye kadar bildiğinden çok farklı bir resim ortaya koydu. Sadece milli gelir ve kişi başına gelir yüzde 20 artmadı, yatırımların ve tasarrufların milli gelire oranı da 10 puan birden arttı. Son yıllarda düşük büyüme sıkıntısı içinde olduğumuza inanıyorken yeni resim oldukça hızlı bir büyüme yaşandığını söylüyor.
Dolayısıyla ortalık toz-duman olmuş durumda. Yeni kurumsal ve teknolojik imkanların da kullanılmasıyla güncellenen milli gelir hesabının önümüzü daha iyi aydınlatmasını bekliyorken, kafamız daha da karışmış durumda.

27 Aralık 2016 Salı

Yeni milli gelire mi inanacağız, sektör endekslerine mi?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yeni milli gelir hesabının ortaya çıkardığı önemli sorunlardan birisi de TÜİK’in reel sektör üretim, ciro ve dış ticaret endeksleri ile gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) verileri arasındaki paralelliğin, bağıntının kopmuş olması.
Sayfadaki grafiklerde TÜİK’in reel sektör ve dış ticaret endeksleri ile eski ve yeni GSYİH serilerinin ilgili kalemlerinin seyirlerini görüyorsunuz. Aradaki paralellik ve ayrışmayı net görebilmek için tüm verileri, TÜİK’in yeni GSYİH hesabının baz yılı olan 2009 değeri 100 olacak şekilde endeksleştirdik.
Tüm grafiklerde hem eski hem de yeni GSYİH serisi ile reel sektör endeksi 2009-2010’a kadar paralel bir eğilimle hareket ederken sonrasında yeni GSYİH serisi, hızla yukarı doğru kopmaya başlıyor. Buna karşın eski GSYİH serisi, ilgili reel sektör endeksi ile hala aynı eğilim içinde seyretmeye devam ediyor.

23 Aralık 2016 Cuma

Yeni milli gelir hesabında sorular

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yeni milli gelir hesabı, ekonomideki gidişat ve ekonominin yapısal dengelerinin seyrini TÜİK verileri üzerinden izleyerek analizler yapanlar için, deyim yerindeyse şizofrenik bir durum yarattı. Bu şizofrenik durum özellikle son yıllardaki ekonomik büyüme ve yapısal dengelere geldiğimizde ileri düzeye çıkıyor.
Daha düne kadar son yıllarda Türkiye’nin bir yavaş büyüme, orta gelir tuzağı tıkanıklığına girdiğine inanıyorduk. Kişi başına milli gelirin yıllardır patinaj yaptığını vurguluyorduk. Cari açığımızın milli gelire göre tehlikeli oranda yüksek olduğunu ve düşürülemediğini kabul ediyorduk. Yatırımların yıllardır kırılamayan ciddi bir durgunluk içinde olmasından kaygı duyuyorduk. Tasarruf oranımızın çok düşük olmasından kaygı duyuyorduk.

20 Aralık 2016 Salı

TÜİK inandırıcı olmaktan çıkarsa tuz kokmuş demektir

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) milli gelir ve milli gelirle bağlantılı ulusal hesaplarda kapsamlı değişikliklere gitti. Yeni veriler açıklanır açıklanmaz ciddi tartışmalara yol açtı.
Milli gelir hesaplarında köklü revizyonların kamuoyunda tartışma yaratması kaçınılmaz. Elbette sonuçları olumlu karşılayanlar da eleştirenler de olacaktır. Ancak bu olayda revizyon sonrası ortaya çıkabilecek normal tartışma ve eleştirilerden farklı bir durum ile karşı karşıyayız.
TÜİK’in gayrı safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve buna bağlı diğer ulusal hesaplarda revizyon sonrası ortaya koyduğu veriler, akademiden iş dünyasına, finans piyasası uzmanlarından gazete yazarlarına çok geniş bir çevre tarafından inandırıcı, ikna edici bulunmadı.

16 Aralık 2016 Cuma

FED düğmeye bastı, ekonominin nefesi daha da sıkışacak

ABD Merkez Bankası (FED) beklenen faiz artırımını nihayet yaptı. FED’in faiz artıracağı beklentisi bile global piyasalarda fon hareketlerinin yönünü etkisi altına almıştı. Şimdi beklentiler gerçeğe dönüşüyor. Üstelik FED’in açıklama ve raporlarında gelecekteki faiz artışları konusunda tahminlerden daha güçlü bir ton var.
FED’in yaptığı ekonomik analizler ve Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) üyelerinin büyüme, enfl asyon, işsizlik ve faiz artışı tahminleri, FED’in 2017 sonuna kadar üç adımda faizlerini toplamda 0.75 puan daha artıracağına işaret ediyor. Faiz artışını destekleyen ekonomik analizlerin tonu da, faiz tahminlerinin tonu da oldukça güçlü.

13 Aralık 2016 Salı

Teşvik artınca işler düzelecek mi?

Merakla beklenen Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) kararları açıklandı. EKK kararlarının özellikle dövizdeki tırmanışa karşı önlemler içereceği beklentisi yaygındı. Çünkü dövizdeki hızlı tırmanış ve aşırı oynaklık, ekonominin en can alıcı sorunu haline gelmiş durumda. Ancak EKK kararları arasında bu beklentiyi karşılayabilecek hemen hiçbir şey yoktu.
Bunun yerine EKK kararlarında reel ekonomiye yönelik yeni teşvik önlemleri öne çıktı.
Hükümetin sık sık reel kesime yönelik yeni bir destek paketi açıklıyor hale gelmesi dikkat çekici bir gelişme. Adeta bir önceki paketin mürekkebi kurumadan bir yenisi hazırlanıyor, ya da daha doğru bir deyimle bir yenisine ihtiyaç duyuluyor.
Bu durum aynı zamanda açıklanan destek paketlerinin, özel sektör yatırımlarında ve istihdamda arzulanan canlanmayı yaratmaya yetmediğinin bir kanıtı. Paketler istenen hareketi yaratmayınca bir yenisiyle canlanma sağlanmayı çalışılıyor.

9 Aralık 2016 Cuma

OECD’nin okuma-anlaması en kıt genç erkeklerini artık biz yetiştiriyoruz!

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) üç yılda bir yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) araştırmasının 2015 yılı sonuçları bu hafta açıklandı. Araştırma sadece OECD üyelerini değil dünya genelinde toplam 72 ülke veya ekonomik bölgeyi kapsıyor. Son araştırma 15 yaş grubundaki, yani lise çağındaki 28 milyon öğrenciyle yapıldı. 2000 yılından bu yana düzenli olarak yapılan bu araştırma, kendi içinde yıldan yıla yetkinleşerek ülkelerin eğitim sistemlerini anlamak ve karşılaştırmak için güvenilir bir kaynak haline geldi. 
Matematik, bilim ve okuma- anlama alanında bilgi ve beceriyi ölçen bu araştırmada Türkiye her üç alanda da 35 OECD ülkesi içinde sondan ikinci sırada yer aldı. Durumu Türkiye’den de kötü olan tek OECD üyesi, baştan beri sonuncu sırada yer alan Meksika.
Türkiye’nin eğitim sisteminin uluslararası karşılaştırmada ne kadar kötü durumda olduğunu tespit eden bu veri, aslında zaten yeri başından beri sondan ikincilikle dördüncülük arasında gezinen Türkiye açısından pek de sürpriz sayılmaz. Ama 2015 PISA verilerinde çok korkutan bir gelişme var ki üzerinde önemle durmak gerekiyor.

6 Aralık 2016 Salı

Dolar böyleyken Finansal İstikrar Raporu ne söylüyor?

Merkez Bankası geçen hafta son Finansal İstikrar Raporu’nu açıkladı. Merkez Bankası mayıs ve kasım aylarında olmak üzere yılda iki kez İstikrar Raporu yayınlıyor. Raporun amacı genel olarak ekonomi ve reel sektördeki, özel olarak da bankacılık sektöründeki finansal risklerin analizini yapmak.
Döviz kurlarının böyle alıp başını gittiği, aşırı yükselişe rağmen hala döviz tutanların satışa geçmediği ve pek de sakinleşme işareti vermediği bir dönem yaşıyoruz. Piyasalar böylesine hop oturur hop kalkarken, tansiyon ve nabız böylesine yükselmişken, Merkez Bankası’nın finansal sağlığı ölçme amacı taşıyan raporunda durumu nasıl gördüğü önemli.
Raporu baştan sona okuduğumuzda Merkez Bankası’nın piyasalarda pek bir “hop oturup hop kalkma” durumu görmediğini, finans piyasalarının ve reel sektörün kılcal damarlarını zorlayan “yüksek nabız ve yüksek tansiyonu” hissetmediği kanısına varıyorsunuz.

2 Aralık 2016 Cuma

AB’ye karşı Şanghay Beşlisi planının ekonomik faturası sandığınızdan ağır olur

AB’ye karşı Şanghay Beşlisi düşüncesi, politik alanda olduğu gibi ekonomik alanda da büyük sarsıntılar yaratma riski taşıyan bir plan. AB’yle uzaklaşmanın ekonomide yaratacağı boşluğu Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) doldurma şansı yok.
ŞİÖ’nün ekonomik ilişkileri geliştirme hedefi olmakla birlikte henüz bir serbest ticaret anlaşması bile yok. Bu nedenle ŞİÖ’ye katılmanın ne kadar ekonomik ve ticari avantaj sağlayacağı net değil.

29 Kasım 2016 Salı

Şanghay Beşlisi’ne girmek sefa mı yoksa cefa mı getirir?

Türkiye’nin hızla değişip duran tartışma gündeminin şu günlerdeki alevli konularından birisi “Avrupa Birliği’ni (AB) boş verip Şanghay 5’lisine girme” tezi oldu. Bu konuyu Erdoğan 2012 ve 2013 yıllarında başbakan olarak da dillendirmişti, ancak bu kadar tartışma yaratmadan küllenip gitmişti. Bu kez daha alevli bir tartışmaya yol açmış gözüküyor. AB ve ABD ile ilişkilerin kötü gidiyor olması, bu kez tartışmanın hem iç hem de dış kamuoyunda daha fazla yankı bulmasına yol açtı.
Daha çok iç politikaya dönük ajitasyon amacı taşıyan bu ifade, laftan pratiğe dönüştürülmesi çok sorunlu bir düşünce.

25 Kasım 2016 Cuma

Dövizdeki yangını faiz değil barış ve demokrasi söndürür

Merkez Bankası kritik faiz toplantısını dün yaptı ve kararını açıkladı. Merkez Bankası’nın saat 14:00’teki açıklamasını merakla beklerken gazetelerde ve haber sitelerinde şu haberleri okuduk:
• ABD Merkez Bankası (FED) faiz toplantısı tutanakları açıklandı. Tutanaklardan anlaşıldığı kadarıyla FED’in gelecek toplantıda faiz artıracağına kesin gözüyle bakabiliriz.
• Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors’ kıdemli direktörü Frank Gill, Türkiye’nin “Trumpflasyon”un yarattığı riskten ön sırada etkileneceğini söyledi. Merkez Bankası’nın yoğun siyasi baskı altında olduğunu belirten Gill, “TCMB faizleri artırmak zorunda kalabilir” dedi.
• Adana Valiliği önünde patlama. 2 kişi hayatını kaybetti, 16 kişi yaralandı. Canlı bomba ihtimali üzerinde duruluyor.
• Şırnak’ta el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu 1 asker şehit oldu, 2 asker ve 3 korucu yaralandı.
• Tutuklu bulunan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Kürt siyasetçi Ahmet Türk, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.

22 Kasım 2016 Salı

Bu açıklama doların ateşini söndürmez, artırır

Dolar kuru 3.40’ı bile aşınca geçtiğimiz cuma günü Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantısı yapıldı. Her nedense bu toplantı yeterli olmamış ki EKK bugün tekrar toplanıyor. 
Cuma günü yapılan EKK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada “Piyasalardaki hareketliliğin esas itibariyle küresel kaynaklı olduğu” iddia edildi ve “Merkez Bankası, ekonomik gelişmeleri yakından takip etmekte olup fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda gereken tedbirleri alacaktır. Ekonomimizin direncini artıracak reformlar hızlandırılacaktır. Ayrıca, reel sektörün güçlü biçimde desteklenmesine yönelik adımlara devam edilecektir” ifadesi yer aldı.
Buradan anlaşıldığı üzere kurlardaki hızlı çıkış esas olarak dış gelişmelere bağlanıyor, içeriden kaynaklanan ekonomik ve politik faktörler görmezden geliniyor veya en azından küçümseniyor. İkincisi sorunun Merkez Bankası’nın sırtına yıkılarak büyük ölçüde çözülebileceği sanılıyor.

18 Kasım 2016 Cuma

İstihdamda kötü giden tek şey işsizlik oranı değil

En son açıklanan Ağustos ayı istihdam verileri, istihdam ve işsizlikteki olumsuz gidişi bir kez daha ortaya koydu.
Temmuz-ağustos-eylül dönemini kapsayan ağustos döneminde işsizlik oranı, bir yıl öncesine göre 1.16 puan artarak yüzde 11.28’e, tarım dışı işsizlik oranı 1.3 puan artarak yüzde 13.7’ye tırmandı. Gençler açısından durum daha da kötü. 15-24 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 25.1’i, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 32.4’ü buldu. Her ikisinde de geçen yıla göre 1.8 puanlık artış var.
Global kriz sonrası dönemin en yüksek işsizlik oranları ile karşı karşıyayız. Ancak istihdam cephesindeki kötüye gidiş sadece işsizlik oranı ile sınırlı değil. Birçok göstergede gidişat olumsuz:

6 Eylül 2016 Salı

Dünya örnekleri ışığında Türkiye Varlık Fonu

Dünyada çok sayıda ülkede çok farklı özelliklere ve yönetim biçimlerine sahip ulusal varlık fonu var. Oturmuş ve genel kabul görmüş hakim bir modelden bahsetmek mümkün değil. Ulusal varlık fonlarının kaynakları, hedefleri, stratejileri, sahiplik biçimi, yönetim biçimi, şeffafl ık ölçüsü, denetim şekli her ülkede farklı. Ancak her ülke fonunun o ülkedeki politik yönetim biçiminin bir yansıması olduğunu söylemek mümkün.
Ulusal varlık fonları sahip oldukları dev kamu kaynakları sayesinde ülke içinde de ekonomik ve sosyal yararlar üretmek kadar riskler üretmek imkanına sahipler. Bu risklerin başında ulusal varlık fonunun iktidarlar tarafından paralel bir bütçe gibi kullanılarak, kamu açıklarının gizlenmesi geliyor. Buna paralel olarak ulusal varlık fonlarının iktidarın politik çıkarları için kullanılması risklerden bir diğeri. Buna ilaveten ulusal varlık fonunun kaynaklarının ve yatırımlarının yolsuzluklar ve yandaş zenginler yaratmak veya politik rakipleri destekleyen iş çevrelerini yıpratmak veya yok etmek için kullanılması durumu var. Bazı akademik çalışmalar, bazı varlık fonlarının salt yolsuzluk için kurulmuş olduğunu bile yazıyorlar.

2 Eylül 2016 Cuma

Türkiye Varlık Fonu Norveç gibi mi, Angola gibi mi olacak?

Angola da Norveç de petrol zengini ülkeler. Her ikisinin de ulusal varlık fonları var. Norveç’in ulusal varlık fonu bu alandaki en eski örneklerden birisi. Angola ise 2008 global krizi sonrasında kurulan yeni örneklerden.
Afrika’nın ikinci büyük petrol üreticisi olan Angola, 2008 krizi sonrasında petrol fiyatlarında yaşanan düşüş sonrasında ekonomisinin girdiği sıkıntılara karşı bir çözüm olarak petrol gelirlerine dayalı bir varlık fonu kurmaya karar verdi. Hazırlıklar, IMF gözetimi ve yönlendirmesi altında yapıldı.
5 milyar dolar sermaye ile kurulan fonun birinci işlevi bir istikrar fonu olmaktı. Ekonomi kötüye gittiğinde varlık fonunun kaynakları devreye girecek ve böylece yatırımlar aksamayacak, ekonomik krizin etkileri yumuşatılacaktı. İkinci amaç ise kalkınmaya yönelik altyapı yatırımları olacaktı.
IMF gözetiminde kurulan fon, kağıt üzerinde başta IMF ve OECD önderliğinde oluşturulan Santiago İlkeleri dahil ulusal varlık fonları konusundaki uluslararası standartlara da uygundu. 

30 Ağustos 2016 Salı

Türkiye Varlık Fonu, neden kanundan kaçırılıyor?

Türkiye Varlık Fonu’na ilişkin yasa Meclis’ten geçti. Türkiye Varlık Fonu, genel olarak ekonomiye olduğu kadar, kamu-özel dengesi, şirketler dünyası ve iş dünyası içindeki dengeler üzerinde de ciddi etkiler yaratabilecek bir yapıya ve imkanlara sahip. Ülke varlık fonları (ÜVF), dünyada çoğunlukla petrol gibi doğal kaynak ihracatçısı ülkeler, büyük miktarda ödemeler dengesi fazlası ve yüksek döviz rezervi olan ülkeler veya yüksek miktarda bütçe fazlası olan ülkeler tarafından kuruluyor. 
ÜVF doğal kaynak ihracatı veya ödemeler dengesi fazlası ile elde ettikleri döviz rezervlerini piyasalar ve ekonomideki oynaklıklara karşı istikrar sağlamak için kullanıyorlar. Bunun yanı sıra doğal kaynaklardan elde edilen döviz ve bütçe fazlasının ekonominin diğer alanlarında rehavet ve hastalıklar yaratmaması da amaçlanıyor. Bütçe fazlasına dayalı olarak ÜVF kuran ülkeler, daha çok başta eğitim olmak üzere ülkenin geleceği için yatırım yapmak ve ekonomik kriz dönemlerinde eldeki bütçe fazlasını ekonomiyi canlandırmak için kullanmak için kullanıyorlar. 
Türkiye bu grupların hiçbirine dahil değil. Ödemeler dengesi ve bütçesi fazla değil, açık veriyor; döviz rezervleri yüksek olmak bir yana orta halli bir krize bile dayanabilecek yapıda değil.