22 Kasım 2016 Salı

Bu açıklama doların ateşini söndürmez, artırır

Dolar kuru 3.40’ı bile aşınca geçtiğimiz cuma günü Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantısı yapıldı. Her nedense bu toplantı yeterli olmamış ki EKK bugün tekrar toplanıyor. 
Cuma günü yapılan EKK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada “Piyasalardaki hareketliliğin esas itibariyle küresel kaynaklı olduğu” iddia edildi ve “Merkez Bankası, ekonomik gelişmeleri yakından takip etmekte olup fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda gereken tedbirleri alacaktır. Ekonomimizin direncini artıracak reformlar hızlandırılacaktır. Ayrıca, reel sektörün güçlü biçimde desteklenmesine yönelik adımlara devam edilecektir” ifadesi yer aldı.
Buradan anlaşıldığı üzere kurlardaki hızlı çıkış esas olarak dış gelişmelere bağlanıyor, içeriden kaynaklanan ekonomik ve politik faktörler görmezden geliniyor veya en azından küçümseniyor. İkincisi sorunun Merkez Bankası’nın sırtına yıkılarak büyük ölçüde çözülebileceği sanılıyor.

Eğer bu açıklama sadece toplumdaki kaygı ve tepkiyi savuşturabilmek için sakinleştirme amacıyla yapılmışsa, politik açıdan yanlış olmasının yanı sıra hayal edilen sonucu da yaratmayacak tam tersine piyasadaki gerilimi artıracaktır. Eğer bu açıklamaya ekonomi yönetiminin kendisi bizzat inanıyorsa, o zaman durum daha da vahim demektir. Sorun esas olarak dış kaynaklıysa, Türk Lirası’ndaki değer kaybı neden Trump’ın ekonomik alandaki ilk saldırı hedefi olan Meksika Pezosu ile yarışıyor. Hatırlayınız, geçmişte petrol fiyatları hızla düştüğü zaman da, bundan en fazla yararlanacak ülkelerden birisi olmamıza rağmen TL’deki değer kaybı, en fazla zarar göreceklerin başında gelen Rusya ile yarışmıştı. 
Evet, uluslararası gelişmeler ve FED’in faiz artışının eli kulağında olması, dünyada genel olarak doların yükselmesine ve diğer paraların değer yitirmesine neden oluyor. Ancak TL’deki değer kaybı, Dolar Endeksi’ndeki artışın iki katını buluyor. TL’deki değer kaybı, Kırılgan Beşli diye damgalanan ülkeler içinde bile en yüksek düzeyde.
Bu durum sadece dış gelişmelerle izah edilemez. Asıl neden Türkiye ekonomisinin en kırılgan süreçlerden birisini yaşıyor olması. Büyüme hızı ciddi ölçüde düşerken, cari açık yüksek düzeyini koruyor. Özel sektör aşırı ölçüde döviz borcuna gömülmüş durumda. Global alanda sıcak para gelişen ülkelerden uzaklaşırken, Türkiye’nin ekonomisini çevirebilmek için yüksek düzeyde dış kaynak bulması gerekiyor. Bu koşullarda kredi notu, yatırım yapılabilir olmaktan çıkmış durumda. Enflasyon bir türlü hedeflenen düzeye indirilemiyor, ama işsizlik artış eğilimi içinde.
Üstelik günümüzde Türkiye’nin politik riskleri, ekonomi için, ekonominin kendi yapısal sorunlarından daha fazla tehdit oluşturuyor. Suriye ve Irak politikaları, terör tehdidi, Ortadoğu savaşına fiilen karışmış olunması, giderek ağırlaşan Kürt sorunu, iç politik gerilimler, AB ile gerilen ilişkiler, otoriterleşen rejim, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve özgürlükler alanındaki kötü gidiş iş ve yatırım ortamını tahrip etmiş durumda.
Bu koşullarda sığ açıklamalar doların ateşini söndüremediği gibi belirsizlik ve güvensizliği artırarak daha da alevlendirebilir. Döviz kurlarındaki artış ve piyasalardaki aşırı oynaklık, döviz borçlusu şirketlerin ve giderek bankaların bilançolarını tehdit ediyor. Bunun zincirleme etkileri, ekonomiyi derin bir krize sürükleme tehlikesi yaratıyor.
Ekonomide kapsamlı, güven veren inanılır yapısal düzenlemelerin yanı sıra siyasi alanda da içeride ve dışarıda barış, özgürlükler, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve demokrasi doğrultusuna kesin bir dönüş, ekonomi açısından da acil bir zorunluluk haline gelmiş bulunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder