31 Aralık 2011 Cumartesi

Asgari ücretli, büyümenin yükünü omuzluyor ama payını alamıyor

Haberlerin “Asgari Ücret Tesbit Komisyonu, 2012 yılı asgari ücret düzeylerini tesbit etti” diye başlamasanı karşın, artık işin her yıl tekrarlanan bir tiyatro olduğunu herkes kanıksadı. Çünkü biliyoruz ki gerçekte asgari ücreti, adını verdiği komisyon değil, hükümet tesbit ediyor. Asgari Ücret Tesbit Komisyonu’nda görünüşte, işçi ve işveren temsilcileri de var ama çoğu zaman sendikaların talep ve önerileri o kadar dışlanıyor ki, sendikalar komisyon toplantılarına bile katılmayı gereksiz buluyorlar.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Sanayide iç talep - dış talep dengesi ne durumda?

Ekonomide göreli bir soğuma beklenirken sanayi üretimi, ekim ayında tahminlerin çok üzerinde arttı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi, eylüle göre yüzde 4.35 gibi güçlü bir artış kaydetti. Doğal olarak akla gelen ilk soru, cari açığın nasıl etkileneceği oldu.
Ekonominin soğuması ile kastedilen, aslında doğrudan doğruya üretimin yavaşlaması değil. Üretim dış talep sayesinde artıyorsa, ortada bir sorun yok. Ama iç talep, ithalatı körükleyerek artıyorsa, bu giderek büyüyen bir cari açık ve dış borç sorunu yaratıyor. Bu nedenle sanayi üretimi artışında iç ve dış talebin hangisinin ne kadar etkili olduğunu anlamak, yakıcı sorunumuz cari açığın seyri konusunda da aydınlatıcı olabilir.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Yoksullaşma durmadı, gelir dağılımı düzelmedi

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Türkiye’de gelir dağılımında sınırlı bir iyileşme olduğunu gösteren son açıklamasının üzerine “Sosyal Matematik” köşesine yukarıdaki başlığı atmak şaşırtıcı gelebilir, ama maalesef gerçek olan da bu… TÜİK’in verilerinin ve hesabının yanlış olduğunu iddia etmiyoruz. Sadece verileri, bütün yönlerine bakarak değerlendiriyoruz. Türkiyedeki gelir adaletsizliği ve yoksullaşma sürecini, doğru değerlendirmek için böyle bakmak gerekiyor.
TÜİK’in 2010 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 8.55 kattan, 7.94 kata indi. Bnu 2010’daki hızlı büyümeye bağlamak yanlış. Çünkü bu, 2010 yılı araştırması olmasına karşın 2009 yılı gelirleriyle yapılmış bir araştırma. Yani bu sonuç, büyüme koşullarında değil, ekonomik kriz koşullarında ortaya çıktı.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Ekonominin kontrolü hükümetin elinde mi?

Üçüncü çeyrek büyüme hızı, beklentilerin oldukça üzerinde çıktı. 2. çeyrekte yüzde 8.81 büyüyen ekonomi, ekonomi yönetiminin soğutma çabalarına rağmen 3. çeyrekte de yüzde 8.22 büyüdü. 3. çeyrek sonuçları, bu haliyle izlenen ekonomi politikaların geç ve yetersiz kaldığının bir kanıtı aslında.
Ancak yatırım harcamalarındaki artış hızının hemen hemen yarıya inmiş olması ile ihracattaki artış ve ithalattaki düşüş, hedeflenen yöndeki gelişmelerdi. Böyle olunca da 3. çeyrek büyüme sonuçları, izlenen politikaların bir başarısı gibi sunuldu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın söylediği gibi bir “yumuşak iniş” gerçekleştiği öne sürüldü.
Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu biraz yakından bakmak gerekiyor. Çünkü eğer izlenen politikalar etkili ve yeterli oluyor ve “ekonomi uçağı, kaptan pilotların kontrolünde yumuşak iniş yaptıysa”, önümüzdeki dönem için umutlu olabiliriz. Ekonomide önemli sarsıntılar olmayacağına inanabiliriz. Ama eğer durum tersiyse, yani izlenen politikalar etkisiz ve yetersiz ise, ortaya çıkan gelişmeler kaptan pilotların kontrolü altında değilse, gelecekten emin olamayız.
3. çeyrek büyüme verilerini bu bakışla irdelersek ortaya çıkan manzara şöyle:

17 Aralık 2011 Cumartesi

Türkiye’nin istihdam röntgeni, AB’nin hasta üyelerinden daha beter

Türkiye İstatistik Kurumu’nun önceki gün açıkladığı verilere göre ağustos, eylül ve ekim aylarını kapsayan eylül döneminde işsizlik oranı yüzde 8.8’e indi. Bu 2001’in 3. çeyreğinden bu yana görülen en düşük işsizlik oranı. Krizin başlarında hızla yükselen işsizlik oranı Şubat 2009’da yüzde 16.1’e kadar fırlayarak rekor kırmıştı. Kriz dönemindeki rekora göre işsizlik oranı neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.
Bu kuşkusuz Türkiye için kayda değer bir gelişme. Ancak bu verilere bakarak, ekonomi yönetiminin zaman zaman yaptığı gibi, Türkiye’nin Avrupa’da ve dünyada “parlayan bir yıldız” olduğunu söylemek mümkün değil. İspanya’nın işsizlik oranı yüzde 21 ile Türkiye’nin neredeyse 2.5 katı. Yunanistan’ın işsizlik oranı yüzde 16.6 ile Türkeye’nin 2 katına yakın. Portekiz’in işsizlik oranı yüzde 12.8 ile Türkiye’nin neredeyse 1.5 katı. Ama buna rağmen istihdam alanında Türkiye’nin gerçek durumu, Avrupa’nın hasta adamlarının halinden çok daha kötü.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ekonomi yönetimi, “yalancı çoban” durumuna düştü

Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi, cari açık belası ve enflasyon karşısında yaratıcı politikalar uyguladıklarını her fırsatta ısrarla tekrarlayıp duruyorlar. İzlenen ekonomi politikaları, amaçladığı sonuçlara hala ulaşamamış olmasına rağmen bu ısrar sürüyor.
Son dönem izlenen politikaların ana yükünü üzerine alan Merkez Bankası’nın izlediği politikalar, başlarda ihtiyatlı, ancak iyimser umutla karşılandı. Piyasa aktörleri, tam olarak ikna olmasalar da, “Merkez Bankası’nın elinde bizim bildiğimizden çak daha fazla veri var. Mutlaka bir bildikleri vardır. Proaktif davranıyorlar, bu da iyi bir şey” diye iyimser bir toleransla karşıladılar.
Ancak Merkez Bankası’nın banka ekonomistleriyle yaptığı son aylık toplantıya katılan uzmanların aktardığı izlenimler, artık havanın tersine dönmekte olduğunu haber veriyor. Merkez Bankası Başkanı’nın söylemlerinin her toplantıda farklı olması kafaları karıştırmış ve güveni zedelemiş gözüküyor. “Bu yıl enflasyonun yükselmesi, baz etkisiyle gelecek yılki enflasyonun düşük çıkmasına katkı yapar” gibi izahatlar yapan Merkez Bankası Başkanı, olan güveni de kendi elleriyle yok ediyor.

10 Aralık 2011 Cumartesi

OECD de itiraf etti: Globalleşme, gelir dağıımını bozuyor

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) “Eşitsizlik neden artmaya devam ediyor?” konulu kapsamlı bir araştırma raporu yayınladı. Raporun kapağına konan grafik Wall Street’i İşgal Et eylemcilerinin kullandığı sloganlardan esinlenmiş: Nüfusun en zengin yüzde 1’inin bindiği uçan balon yükselmeye devam ederken, yüzde 99’un bindiği balon yere çakılmış; yere saçılan insanlar havalanmaya devam eden yüzde 1’e öfkeyle bakıyorlar.
Gıda fiyatlarındaki aşırı artış, dünyanın birçok ülkesinde kriz düzeyine gelen açlık sorunu ve tüm dünyada artan gelir dağılımı adaletsizliği G-20, IMF ve OECD gibi uluslararası yapıların önemli gündem maddeleinden birisi haline geldi. Konunun global krizi altetme arayışlarının bir parçası haline gelmesi, artan açlık, yoksulluk ve eşitsizliğin yaratacağı toplumsal tepkinin globalleşmeye ve mevcut sisteme zarar vereceği korkusu. OECD’nin gelir eşitsizliğindeki artışın nedenlerini irdeleyen bir rapor hazırlamasının nedeni de bu.
Ancak OECD araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar, ilginç ve ironik bir durum yaratıyor. Çünkü eşitsizliğin globalleşmeye zarar vermesini önlemek için sorunun nedenlerini araştıran OECD, eşitsizliğin başlıca nedenlerinin bizzat globalleşmenin kendisinin olduğunu, geliştirilen neo-liberal ekonomik ve sosyal politikalar olduğunu itiraf ediyor. Yani ortada ilginç bir açmaz var: Globalleşmeyi korumak için eşitsizliği azaltmak lazım, eşitsizliği azaltmak içinse globalleşmenin temelenin oluşturan neo-liberal politikalardan vazgeçmek lazım!