27 Eylül 2010 Pazartesi

IMF, “Bankalarınıza fazla güvenmeyin” diyor

Gerek hükümet ve bürokrasi, gerekse sektör sözcüleri, bankacılık sektörünün krizde iyi bir sınav verdiğinin altını çizdikten sonra mevcut durumun da çok iyi olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar. Son olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) 10. kuruluş yıldönümü nedeniyle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başta olmak üzere tüm ilgililer buna paralel görüş ve tesbitleri tekrarladılar.
Oysa bankacılıkta durumun çok iyi olduğu ve sistemin bir risk taşımadığı yolundaki görüşlere IMF pek katılmıyor. IMF’ye göre bankacılık sektöründe risklerin önlenebilmesi için acil önlemler almak gerekiyor. IMF bu konudaki uyarı ve önerilerini, 4. Madde değerlendirme raporunda geniş bir şekilde ortaya koydu. Ancak tartışmalar mali kural noktasına odaklandığı için, bankacılık konusundaki IMF görüşleri gölgede kaldı.
Bankacılık sektörünün, krize karşı dayanıklılık sergilediği görüşünü IMF de paylaşıyor. IMF raporunda bu görüşler, “Bankacılık sektörü, alınan destek önlemlerinin de yardımıyla krize karşı bir dayanıklılık sergiledi. Güçlü sermaye yeterliliği, düşük düzeydeki döviz pozisyonu, kaynak yapısının esas olarak mevduata dayalı olması ve yeterli likiditeye sahip olmaları, bankaların finans ve üretim alanındaki şokları atlatabilmesini sağladı” şeklinde ifade ediliyor.
Buna karşın IMF, kriz döneminde bankaların bilançolarını düzeltmek ve kredilerin geri çevrilebilmesini kolaylaştırmak için getirilen gevşek uygulamaların, hemen kaldırılmasını istiyor. Kriz döneminde geçici olarak gerekli olan bu uygulamaların artık gereksiz olduğunu ve bunların sürdürülmesinin risk yarattığını savunuyor. IMF’ye göre bu uygulamalar bankaların geri ödenmeyen kredi oranlarını olduğundan düşük gösteriyor, kredi kalitesinin doğru değerlendirilmesini önlüyor, bankaları uygunsuz kredi verme konusunda cesaretlendiriyor, bankaların sağlamlık düzeyini gerçek durumdan yüksek gösteriyor.
IMF’ye göre bankacılık sektöründeki risklerin önlenmesi için yapılması gerekenler şunlar:
·                           Geri dönmeyen kredi tanımları ile karşılık ayırma alanında getirilen gevşek uygulamalar acilen kaldırılmalı.
·                           Döviz geliri olmayan şirketlere döviz kredisi verilmesinin yolu açıldı. Bu tür şirketlere verilen kredilerin risk ağırlığı yükseltilmeli ve ödeme performansları daha sıkı izlenmeli.
·                           Konut kredisi vermede uygulanan kriterler sıkılaştırılmalı, kredi taksitlerine sağlam limitler konmalı ve müşterilerinin ödeme güçlerini önceden tesbit etmeye dönük yöntemler geliştirilmeli.
·                           Kredi kartı limitlerine ilişkin kurallar sıkılaştırılmalı, minimum ödemesini aksatan müşterilerin limitlerinin artırılması önlenmeli.
·                           Borsaya kote olmadığı için mali durumu tam olarak izlenemeyen şirketlerin daha iyi gözetlenmesi ve bu şirketlere ilişkin daha sağlıklı veriler toplanması için düzenlemeler yapılmalı. Çünkü banka kredilerinin büyük bölümü bu tür şirketlere veriliyor.
·                           Zor duruma düşen bankalara müdahaleyi kolaylaştıracak ve müdahale kapasitesini güçlendirecek yasa ve düzenlemeler çıkartılmalı.
·                           Stres testlerinde piyasa riskinin bankaların kredi portföyüne dolaylı etkisi ile uluslararası piyasalardaki istikrarsızlıkların doğrudan ve dolaylı etkilerini de kapsayan daha karmaşık senaryolar uygulanmalı.

24 Eylül 2010 Cuma

Bernanke, neden sadece umut verip bekliyor?

ABD Merkez Bankası’nın Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC), ağustos toplantısında olduğu gibi eylül toplantısında da gerekirse yeniden parasal genişlemeye gideceği umudunu verdi. Benzer sözleri Başkan Bernanke, geçen ayki Jackson Hole toplantısında da söylemişti.
ABD ekonomik verileri, FOMC’nin ağustosa göre şimdi çok az daha iyi, ancak esas olarak durum aynı. Yüksek işsizlik sürüyor ve belirgin bir iyileşme işareti de yok. Enflasyon yüzde 1’in altında ve fiyatların daha da düşme tehlikesi bulunuyor. FED’in birçok merkez bankasından farklı olarak iki temel hedefi var: Fiyat istikrarını sağlamak ve istihdamı kollamak. Merkez bankalarının sadece fiyat istikrarını hedeflemesi gerektiğini söyleyenler, birbiriyle çelişen iki hedefin birden tutturulmasının imkansız olduğunu, birini tutturmak istersen, çoğu kez diğerini feda etmen gerekeceğini savunurlar. Oysa şimdi FED, daha da imkansız olanını başararak, iki hedefi birden ıskalıyor.
Şimdi FED’in karşı karşıya kaldığı soru şu: “İşsizlikte hedef yüzde 5-6 iken, şimdi yüzde 9.5. Enflasyonda hedef yüzde 1.5-2 olmasına karşın şimdi yüzde 1’in altında. O zaman harekete geçmek için daha neyi bekliyorsun?”
FOMC’nin son açıklamasındaki en büyük değişiklik, daha önce fiyat istikrarının korunmasından bahsedilirken, şimdi enflasyonun hedeflere uygun düzeye yükseltilmesi için gerekenin yapılacağından söz edilmesi. Yani harekete geçmek için daha fazla neden ortaya konuyor.
Buna rağmen FED’in hala harekete geçememesinin iki temel nedeni var: Biricisi elinde pek az cephane kalması ve silahlarının yıpranmış olması. İkincisi piyasalarda FED’e olan güvenin aşınmış olması ve boşa çıkacak bir hareketle daha fazla güven kaybına katlanacak hali olmaması.
Faizleri uzun süredir sıfıra yakın tutan FED’in ekonomiyi canlandırmak ve enflasyonu artırmak için faiz silahını kullanma şansı yok. Bu durumda para politikası alınında yapabileceği tek şey, piyasadan tahvil alarak, piyasaya daha fazla para vermek.
Ancak bu yöntem de yıpranmış durumda. FED, ilk parasal genişleme operasyonunda piyasadan 1.7 trilyon dolarlık kağıt aldı. Piyasaya verdiği onca para, amaçladığı gibi kredilerin ve tüketimin canlanmasına gitmedi. FED’den dolarları alan bankalar, kredi vermek gibi zor ve riskli işlere girmektense, hazine kağıtları alıp düşen faizlerle yattığı yerden kar etmeyi tercih ettiler. Bu yüzden ikinci bir parasal genişlemenin etkisinin ne olacağı, bu kez paraların gerçekten kredilerin artışı için kullanılıp kullanılmayacağı hiç belli değil. Üstelik birinci senaryonun tekrarlanma ihtimali daha yüksek.
Mevcut koşullar altında, hükümetin mali destek planları, merkez bankasının yaratacağı parasal genişlemeden çok daha etkili olabilir. Ancak Başkan Obama’nın da istediği şeyleri Senato’dan geçirmesi o kadar kolay değil.
FED’in yapabileceği bir şey daha var: Açıklamalarıyla piyasalara yön vermeye çalışmak. FED de cephanesi azalmış, silahları yıpranmış bir merkez olarak, harekete geçmek yerine şimdilik açıklamalarla durumu kurtarmaya çalışıyor. FED, açıklamalarıyla ekonomik canlanmanın zayıflığı ve deflasyon tehlikesini aşmaya çalışıyor. Yönlendirmeye çalıştığı finans kurumları ise gelecek paraları, borsalarda kar etmek için kullanmak için FED’in ikinci parasal genişleme operasyonunu açgözlülükle bekliyor. Koyun can derdinde, kasap et derdinde olduğu için FED’in işi çok zor.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Likidite yönetiminde yeni dönem

Merkez Bankası'nın krizden çıkış stratejisindeki son adımı da yürürlüğe sokmasıyla likidite yönetiminde yeni bir dönem başlıyor. Birinci adımda sadece politika faizi olarak kabul edilen faizin türü değişmiş ve haftalık repo ihalele faizi politika faizi olmuştu. Politika faizi olan yüzde 7’lik repo ihale faizi, daha önceki düzeye eşit olduğu için, birinci adım pratik hayatta pek bir değişiklik yaratmadı.
Asıl hayatı değiştirecek değişiklik, şimdi başlayan ikinci adımda gerçekleşiyor. Merkez Bankası, birici aşamada TL piyasasında gecelik faiz ortalamasının Merkez Bankası’nın borç alma faizi olan yüzde 60.50 dolayında oluşmasına izin veriyordu. Şimdi ise yüzde 7 olan repo fonlama faizi dolayında oluşmasına çalışacak.
Merkez Bankası bunu piyasaya repo ihaleleri ile verdiği günlük para miktarını, piyasanın günlük ihtiyaçlarını aşmayacak şekilde kısarak sağlayabilir. O zaman günlük olarak likidite açığı olan bankalar, bunu fazlası olan bankalardan karşılama yoluna gidecekler ve böylece TL piyasasındaki faizler, Merkez Bankası’nın fonlama faizine yaklaşacak. Merkez Bankası, bunu zorlamak için kendi fonlama faizi ile gecelik borç alma faizi arasındaki farkı 0.50 puandan 0.75 puana çıkardı. Yani ihtiyacından fazla likidite tutan banka bundan zarar görecek ve elindeki fazla likiditeyi diğer bankalara borç vermeyi tercih edecek.
Merkez Bankası’nın çıkış stratejisinin bir parçasını da bankalar arasındaki günlük döviz ve TL işlemlerinde aradan çekilmek oluşturuyordu. Kriz döneminde bankalar arasında güven sorunu doğmasın diye Merkez Bankası araya girmiş ve tüm bankalar işlemlerini Merkez Bankası ile yapmaya başlamışlardı. Merkez Bankası, bankalara “Artık sıkıntılı bir durum yok, işlemlerinizi birbirinizle yapın” diyor.
Ancak TL piyasasında ortalama faizin hala Merkez Bankası’nın borç alma faizi olan yüzde 6.50’ye eşit olmasına bakarsak şu ana kadar bu alanda pek ilerleme olmadığı görülüyor. Bu durum ikinci adımda işleri biraz zorlaştıracaktır. Merkez bankası açısından da, bankalar açısından da günlük likidite yönetiminin önemi artacak, bu alandaki rahatlık sona erecek. Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemi alacaklarının toplamı, çıkış stratejisi sürecinde ikiye katlandı. Bu durum, çıkış stratejisinin son adımındaki yükleri iyice artırıyor.

Merkez, mali kuralı teğet geçecek mi?

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK), eylül toplantısında likidite yönetimi açısından önemli bir adım atarak çıkış stratejisinin son adımını başlattı. PPK toplantısını kritik kılan ikinci konu ise, bu toplantının mali kuralın tamamen gündemden düştüğünün, bizzat Başbakan tarafından açıklanmasından sonra yapılan ilk toplantı olmasıydı. Merkez Bankası enflasyon raporlarında, mali kuralı faizlerin orta vadede tek haneli kalabilmesinin koşullarından birisi olarak değerlendiriyordu.
PPK’nın toplantı sonrasındaki kısa açıklamasında mali kural konusunda herhangi bir ima yer almadı. Toplantı açıklamalarında şimdiye değin maliye politikalarındaki gidişe hiç değinilmediği için bu normal karşılanabilir. Gelecek hafta açıklanacak olan toplantı tutanaklarında Merkez Bankası’nın bu konuda vereceği ya da vermeyeceği tepki, büyük önem taşıyor. Tutaklar yayınlandığında Merkez Bankası’nın mali kuralı teğet geçip geçmediğini göreceğiz.

17 Eylül 2010 Cuma

Başbakan, işsizliğin düşeceğini nasıl bildi?

Başbakan Erdoğan, mayıs sonunda “İşsizlik oranı üç ay içinde yüzde 10’a düşecek” dediği zaman açıklanmış son veri olan şubat dönemi işsizlik oranı yüzde 14.4 idi. Erdoğan’ın sözleri çok iddialı bulundu ve her ay işsizlik verileri açıklandığında konu mutlaka, “Başbakan’ın dediği çıktı mı, çıkmadı mı?” sorusuna da geldi.
Üç ay sonra mayıs dönemi verileri açıklandığında işsizlik oranının yüzde 11’e düştüğü görüldü. Haziranda da oran, yüzde 10.5’e geriledi. Başbakan’ın öngörüsü tam olarak gerçekleşmese de, sonuç genel olarak “Başbakan’ın dediği çıktı” şeklinde algılandı.
Erdoğan’ın üç ay içinde işsizliğin bu kadar hızlı düşeceğini görmesi, bir kehanet miydi? Yukarıdaki grafik ve tablo, işsizlikteki bu düşüşün, her yıl yaşanan mevsimsel bir hareket olduğunu gösteriyor. İşsizlik oranının son 4 yılda şubat ile haziran arasındaki seyrini gösteren grafikte tüm çizgilerin paralel olması, her yıl yaklaşık olarak aynı ölçüde bir düşüş yaşandığını ortaya koyuyor.
İşsizlik oranı, her yıl şubat ayında en yüksek noktasına çıkıyor, mayıs veya haziranda da en düşük düzeyine iniyor. Zirve ile taban arasında da genel olarak 2.5-3 puanlık bir düşüş yaşanıyor. Yani üç puanlık düşüş, Erdoğan’ın cebinde daha baştan duruyordu. Sadece bahar ve yazın etkisiyle işsizlik üç ayda yüzde 11.4’e kadar düşebilirdi. Ekonomideki toparlanma eğilimi, işsizlik oranının fazladan 0.4 puan daha iyi olmasını sağladı. Toparlanma, işsizlik oranının haziranda da 0.5 puan daha inmesini sağladı.
Tablodaki veriler, bu yılki gelişmelerin önceki yıllar pek de farklı olmadığını daha ayrıntılı olarak gösteriyor. Bu yıl şubat ile haziran arasında 2.2 milyon istihdam artışı olmuş. Bunun önceki yıllardan pek farkı yok.
Bu yıl şubat –haziran arasında işgücü, 1.4 milyon kişi artmış. Bu, son iki yılın rakamlarının oldukça altında. İşsizlikteki düşüşün bir bölümünü de, bu yıl işgücü artışının daha az olmasına borçluyuz. İstihdam artışı aynı iken, işgücü artışı daha az olduğu için, işsizlik oranındaki düşüş önceki yılların üzerine çıkmış. Önceki yıllarda işsizlik oranı, şubattan hazirana 2.5-3 puan düşerken, bu yılki düşüş 3.9 puanı buldu.
Özetle işsizlik oranındaki hızlı düşüşün büyük bölümü, mevsimden kaynaklandı. Hızlı düşüşe bakıp, işler yolunda gidiyor havasına girmek yanlış olur. Krizin işsizlikte açtığı yaranın onarılması için özel bir çaba ve yeni çözümler gerekiyor.


Şubat ile haziran arasında işgücü göstergeleri ne kadar değişiyor?

2005
2006
2007
2008
2009
2010
İşgücü artışı (bin)
1,513
1,677
1,464
1,866
1,634
1,408
İstihdam artışı (bin)
1,865
2,179
1,876
2,247
2,168
2,221
İşsiz sayısındaki düşüş (bin)
352
502
412
380
533
813
İşgücüne katılma oranındaki fark (% puan)
2.9
3.1
2.7
3.5
2.9
2.5
İşsizlik oranındaki fark- (% puan)
-2.3
-3.0
-2.5
-2.5
-3.1
-3.9
Tarım dışı işsizlik oranındaki fark (% puan)
-2.4
-3.1
-2.5
-2.3
-2.9
-4.1
İstihdam oranındaki fark (% puan)
3.7
4.2
3.6
4.3
4.0
4.0


16 Eylül 2010 Perşembe

Kayıtdışındaki artış, istihdam artışını üçe katladı

*  Düşüşünü haziranda da sürdüren işsizlik oranı, 0.5 puanlık gerilemeyle yüzde 10.5’e indi. İşsizlik gençlerde yüzde 19.1’e, tarım dışında yüzde 13.4’e düştü.
*  Haziranda kayıtdışı, artışta istihdamı solladı. Tarım dışı sektörlerde her 100 kişilik istihdam artışına karşılık, kayıtdışı istihdam 325 kişi arttı.

İstihdam artışı ve işsizlikteki düşüş mayıs, haziran ve temmuz aylarını kapsayan haziran döneminde de sürdü. Bu arada kayıtdışı istihdam sayısındaki artışın, toplam istihdam artışının da üzerine çıkması dikkat çekti. Üstelik bu durum tarım dışı sektörlerde daha yüksek boyuta ulaştı. Haziran döneminde tarım dışı sektörlerde istihdam 31 bin kişi artarken, kayıtdışı çalışanların sayısındaki artış 101 bini buldu. Buna göre tarım dışı sektörlerde yeni işe alınan her 100 kişiye karşılık 325 kişi kayıtdışı çalışmaya başladı. Refearandum ortamında gündeme gelen prim affı söylentilerinin kayıtdışı eğilimini beslemiş olma ihtimali bulunuyor.

22 AYIN EN DÜŞÜK ORANI

Mayıs döneminde yüzde 11’e gerileyen işsizlik oranı, hızı azalmakla birlikte düşüşünü haziranda da sürdürdü. İşsizlik oranı mayısa göre 0.5 puan daha gerileyerek yüzde 10.5’e indi. İşsizlik oranı geçen yılın 2.5 puan altında olmasına karşın, Haziran 2008’deki yüzde 9.4’luk düzeyinin 1.1 puan üzerinde bulunuyor. Buna rağmen haziran rakamı, Ağustos 2008’deki yüzde 10.2’den bu yana son 22 ayın en düşük işsizlik oranı oldu. Tarım dışı işsizlik oranı da mayısa göre 0.4 puan gerileyerek yüzde 13.4’e indi. Gençler arasındaki işsizlik oranı da 0.7 puan düşerek yüzde 19.1 oldu.
Mayısa göre işgücü 338 bin kişi artarken, istihdamın 433 bin kişi artması işsiz sayısını 95 bin düşürdü. İstihdam 23 milyon 488 bin kişiye çıkarken, işsiz sayısı 2 milyon 751 bine geriledi. Çalışabilir durumda olmalarına rağmen iş aramayanların sayısı ise 21 bin kişi artarak 1 milyon 850 bin kişiye ulaştı. Bunlar da dahil edildiğinde gerçek işsizlik oranı yüzde 16.4’ü buluyor.

KAYITDIŞI 1.2 PUAN ARTTI

Haziran döneminde istihdam oranı 0.7 puan artarak yüzde 44.7’ye çıkarken, toplam istihdam içinde kayıtdışı çalışanların oranı, bir ayda 1.2 puan birden artarak yüzde 44.8’e çıktı. Mayıs dönemine göre toplam istihdam 433 bin kişi artarken, kayıtdışı çalışanların sayısı 464 bin kişi arttı. Tarım dışı sektörlerde ücretli olarak çalışanların sayısı 33 bin kişi artarkin, kayıtdışı çalışanların sayısı ise 73 bin kişi arttı.
 
İSTİHDAMA MEVSİM DESTEĞİ SONA ERİYOR

İşsizlik oranında şubat ayından bu yana süren düşüşte, ekonomideki toparlanmanın yanısıra baühar ve yaz döneminin mevsimsel etkisinin de rolü büyük oldu. Bu etki temmuz döneminde oldukça yavaşladıktan sonra, ağustostan itibaren tersine dönmeye başlayacak. Tarım, inşaat ve turizm sektörlerinde bahar ve yaz döneminde artan istihdam., yeniden azalmaya başlayacak. Bu nedenle temmuz döneminde işsizlik oranındaki düşüşün duraklayarak yatay bir seyir izlemesi büyük olasılık.
Haziran döneminde de 433 bin kişilik istihdam artışının 402 binini tarımdan geldi. Bunun da 245 binini ücretsiz aile işçileri oluşturdu.Tarım dışı sektörlerdeki istihdam artışının zayıflaması dikkat çekti. Bu durum ekonomik toparlanmadaki yavaşlamanın bir göstergesi olabilir.
Sanayi haziranda da 66 bin kişilik artışla istihdama katkısını sürdürdü. Buna karşın hizmetler sektöründe 98 bin kişilik bir istihdam düşüşü oldu. İnşaatta ise istihdam artışı yavaşlamakla birlikte 63 bin kişilik artışla sürdü.

MEVSİMSELLİKTEN ARINDIRILMIŞ ORAN % 11.68

İstihdam ve işsizlikte gidiş yönünü daha gerçekçi gösteren mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verilerde de işsizlik oranı küçük adımlarla düşüşünü sürdürdü. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı mayıs dönemine göre 0.23 punlık bir gerileme ile yüzde 11.68’e indi. Bu rakam Ekim 2008’den sonraki 20 ayın en düşük düzeyi.
Bahçeşehir Üniversitesi  Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) yaptığı çalışmaya göre mevsim etkisinden arındırılmış tarım dışı istihdamdaki artışda da bir yavaşlama gözleniyor. Bu durumda mevsimsel etkilerden arındırılmış genel işsizlik oranındaki düşüşün de duraklaması gündee gelebilir.

SONBAHAR ETKİSİ GÜÇLÜ OLABİLİR

Krizin işgücü piyasasına etkilerinden birisi de işgücüne katılma eğilimini artırması oldu. İşten çıkarmalar ve düşen ücretler, aile içinde daha önce çalışma eğiliminde olmayanların da iş aramaya başlamasına neden oldu. Tarım, inşaat ve turizm gibi sektörlerde yaz döneminde artan istihdam son baharla birlikte düşmeye başlayacak. Ancak işgücüne katılım geçmiş dönemlere göre daha yüksek olduğu için, u mevsimsel etkinin işsizlik oranına yansıması, önceki yıllardan daha yüksek olabilir.


İşsizlik düşüşünde yaz keyfi sürüyor

TÜRKİYE
KENT
KIR
(bin kişi)
Haz.10
Yıllık fark
Aylık fark
Haz.10
Yıllık fark
Aylık fark
Haz.10
Yıllık fark
Aylık fark
Kurumsal olmayan nüfus
71,307
802
68
49,153
425
32
22,153
377
35
15 yaş üzeri nüfus
52,503
859
72
36,563
392
29
15,940
467
43
İşgücü
26,239
1,023
338
17,251
624
105
8,988
399
233
    İstihdam
23,488
1,541
433
14,993
1,032
137
8,496
510
297
    İşsiz
2,751
-518
-95
2,258
-408
-32
493
-110
-64
İşgücüne katılma oranı (%)
50.0
1.2
0.6
47.2
1.2
0.3
56.4
0.9
1.3
İstihdam oranı (%)
44.7
2.2
0.7
41.0
2.4
0.3
53.3
1.7
1.7
İşsizlik oranı (%)
10.5
-2.5
-0.5
13.1
-2.9
-0.3
5.5
-1.5
-0.9
    Tarım dışı işsizlik oranı (%)
13.4
-3.0
-0.4
13.6
-2.9
-0.1
12.9
-3.2
-1.4
    Genç nüfusta işsizlik oranı (%)
19.1
-4.6
-0.7
23.1
-5.0
-0.1
11.2
-3.4
-1.6
İşgücüne dahil olmayanlar
26,264
-164
-265
19,312
-232
-76
6,951
67
-191