20 Aralık 2016 Salı

TÜİK inandırıcı olmaktan çıkarsa tuz kokmuş demektir

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) milli gelir ve milli gelirle bağlantılı ulusal hesaplarda kapsamlı değişikliklere gitti. Yeni veriler açıklanır açıklanmaz ciddi tartışmalara yol açtı.
Milli gelir hesaplarında köklü revizyonların kamuoyunda tartışma yaratması kaçınılmaz. Elbette sonuçları olumlu karşılayanlar da eleştirenler de olacaktır. Ancak bu olayda revizyon sonrası ortaya çıkabilecek normal tartışma ve eleştirilerden farklı bir durum ile karşı karşıyayız.
TÜİK’in gayrı safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve buna bağlı diğer ulusal hesaplarda revizyon sonrası ortaya koyduğu veriler, akademiden iş dünyasına, finans piyasası uzmanlarından gazete yazarlarına çok geniş bir çevre tarafından inandırıcı, ikna edici bulunmadı.

TÜİK’in milli gelir hesaplarının güvenilir ve inandırıcı olması çok hayati bir konu. Çünkü milli gelir hesabı, sadece ekonomi ne kadar büyüdü ya da küçüldü sorusunun yanıtını vermiyor, ülke ekonomisinin röntgenini çekmemizi sağlayan birçok göstergenin hesaplanmasına da temel oluşturuyor.
Ekonominin çeşitli alanlarında ölçme kapasitesinin eskiye göre gelişmiş olmasına ve eskiden hesaba katılmayan yeniliklerin hesaba dahil edilmesine bağlı olarak milli gelirin eski hesaba göre yüksek çıkması da beklenen gelişmeydi. Revizyonda milli gelirin -fahiş olmamak kaydıyla- artış göstermesi, soru işaretleri yaratmazdı.
Ancak TÜİK’in revizyonu, bunun ötesinde ciddi soru işaretleri yarattı.
En önemli soru işaretlerinden birisi, yeni hesaplamada temel yıl olarak 2009 yılının alınmış olması. 2009 yılı eski hesaba göre ekonominin yüzde 4.83, yeni hesaba göre yüzde 4.14 küçüldüğü bir kriz yılı. Global krizin tetiklediği bu kriz, uluslararası piyasalarla ticari ve finansal ilişkilerinin boyutuna ve derinliğine göre her sektörü farklı şekilde etkiledi. Aynı şekilde hanehalkları, şirketler ve devlet gibi ekonomik aktörlerin krizden etkilenme biçimi ve tepkileri farklı oldu. Böyle olağan dışı ve ekonominin dengelerini olağan gidişinin dışında değişikliğe uğratan bir yılın temel yıl olarak alınması, sonraki hesapların sağlığını ciddi olarak tehdit ediyor.
TÜİK yetkilileri temel yıl olarak 2009 yılı alınmış olsa da girdi-çıktı tablolarında 2012 yılının esas alındığını söyleyerek, buradaki hatanın önemini küçük göstermeye çalışıyorlar. Girdi-çıktı hesaplarının 2012’ye göre olması, belki hata payını azaltabilir ama 2009’un yanlış bir seçim olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kaldı ki TÜİK reel ekonominin seyrini takip ettiği temel endekslerin hemen hemen hepsini 2010 yılını temel alarak revize etti. Sanayi üretim endeksi, sanayi sipariş ve ciro endeksleri, inşaat üretim endeksi, dış ticaret endeksleri, işgücü maliyeti endeksleri, perakende satış hacim endeksi, tarım ürünleri fiyat endeksi gibi endekslerin hepsi 2010 yılı baz alınarak revize edilirken, milli gelir revizyonunda 2009 yılının esas alınmış olmasının gerekçesini açıklamak çok zor.
İkinci önemli soru, büyüme hızlarının aşırı ölçüde değişmiş olması. Oysa aynı revizyonu yapan AB ülkelerinde, milli gelir düzeyi değişse de büyüme hızlarında kayda değer bir değişiklik olmadı. Özellikle son yıllara ilişkin yeni hesaplanan büyüme hızları, eskisinin iki katını buluyor. Bu durum işsizlik başta olmak üzere diğer ekonomik göstergelerle de uyumlu değil veya çelişki arzediyor. Yatırım ve tasarruf oranlarındaki fahiş artış da ikna edici olmaktan uzak.
Sonuç olarak TÜİK çok ciddi bir güven ve itibar testi ile karşı karşıya. Siyasi iktidarın bağımsız, özerk kurumlara müdahale ve baskılarının arttığı günümüz ortamı, TÜİK için zemini daha da kaygan hale getiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder