28 Haziran 2010 Pazartesi

Futboldan çıkartılacak ekonomi dersleri

 
Dünya Kupası başlarken birçok uluslararası ekonomik araştırma kuruluşu, ekonomilerinden hareketle ülkelerin futboldaki başarılarını hesaplamaya ve kupayı hangi ülkenin kazanacağını tahmin etmeye yönelik raporlar yayınladılar. Ekonomiden hareketle futbola dair sonuçlar çıkarmak yerine, bunun tam tersini yapsak ve futboldan hareketle ekonomiye ilişkin sonuçlar çıkartmaya çalışsak ne olurdu?
Ekonomi de futbol gibi kendi kuralları olmasına karşın, rakibe, sahaya ve oyuncuların özelliklerine göre farklı yorumlanarak uygulanan ve buna göre de farklı farklı sonuçların ortaya çıkabildiği bir alan. Böyle benzerlikler olduğuna göre, futboldan ekonomi için dersler çıkarmak reddedilecek bir şey gibi gözükmüyor. Üstelik oynadığın oyuna göre 90 dakika içinde ya batıyor, ya çıkıyorsan, futbolun derslerini ciddiye almakta yarar var.

TOP HIZLANINCA FUTBOL NASIL DEĞİŞTİ?

Teknolojik gelişmeler futbol topunun sürtünmesini azaltarak topun hareketini hızlandırdı. Topun hızlanması, ilk bakışta oyunun da hızlanacağı ve maçların daha zevkli hale geleceği beklentisi yarattı. Ancak 90 dakikalık maçın bir ölüm-kalım savaşı olmasını dikkate alan futbol adamları, futbolda savunma uygulamalarının ağırlığını artırmayı tercih ettiler.
Kapalı savunma ağırlık kazanınca, bireysel yetenekleri güçlü golcülerin yerini, en önemli özelliği hızlı koşması olan atletik oyuncular almaya başladı. Hızlı atakları kesmek için fauller ve sertlikler oyunun parçası haline geldi. Kapalı savunmaya dayalı oyunun getirdiği gol kısırlığı, duran toptan gol arayışlarını öne çıkardı. Futbolcuların bireysel yeteneklerinin önemi azalırken, sistem, taktik ve oyun disiplininin önemi, buna bağlı olarak da teknik yönetimin rolü arttı.

PARA HIZLANINCA EKONOMİYE NE OLDU?

Tıpkı teknoloji ile FIFA’nın topu hızlandırması gibi, gelişen bilişim teknolojisi ile deregülasyonlar da dünyada paranın hızını artırdı. Sıcak para, ışık hızıyla ülkeden ülkeye akmaya ve değişik türev ürünler adı altında kılıktan kılığa girmeye başladı. Paranın hızla gelip, hızla gitmeye başlaması karşısında, bu parayı çekmek ve geri kaçmasını önlemek isteyenler, çözümü tıpkı futbolda olduğu gibi faulleri artırmakta buldular. Yunanistan gibi bazı ülkeler şişen borçlarını gizlemeye, dev yatırım bankaları aslında batık olan fonlarını bilanço oyunlarıyla gizlemeye başladılar.
Global finans sistemi, 90 dakikalık her maçı bir ölüm-kalım savaşı olarak görmek zorunda olan ve bu yüzden önceliği güvenliğe veren teknik direktörler gibi davranmadığı için, tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birisinin içine düştük. Ancak böyle bir yıkımdan sonradır ki ekonomi yönetimleri, teknik direktörler gibi düşünme eğilimine girdiler. Şu ana kadar bu yöndeki adımlar, büyük ölçüde budanarak da olsa finans sisteminde gözetim ve denetimin güçlendirildiği daha kurallı bir yapının kurulması, en azından tartışma gündemine girmiş bulunuyor.
IMF bile artık sermaye kontrollerinin gerekliliğinden bahsediyor. Brezilya, Endonezya, Güney Kore sıcak parayı frenlemek için sermaye kontrollerini başlatmış durumda. IMF’nin 4. Madde değerlendirmesinde dolaylı olarak Türkiye için en büyük tehdidin, cari açığı körükleyecek sıcak para artışı olduğunu belirtmesi de bizim için bir alarm özelliğini taşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder