6 Eylül 2016 Salı

Dünya örnekleri ışığında Türkiye Varlık Fonu

Dünyada çok sayıda ülkede çok farklı özelliklere ve yönetim biçimlerine sahip ulusal varlık fonu var. Oturmuş ve genel kabul görmüş hakim bir modelden bahsetmek mümkün değil. Ulusal varlık fonlarının kaynakları, hedefleri, stratejileri, sahiplik biçimi, yönetim biçimi, şeffafl ık ölçüsü, denetim şekli her ülkede farklı. Ancak her ülke fonunun o ülkedeki politik yönetim biçiminin bir yansıması olduğunu söylemek mümkün.
Ulusal varlık fonları sahip oldukları dev kamu kaynakları sayesinde ülke içinde de ekonomik ve sosyal yararlar üretmek kadar riskler üretmek imkanına sahipler. Bu risklerin başında ulusal varlık fonunun iktidarlar tarafından paralel bir bütçe gibi kullanılarak, kamu açıklarının gizlenmesi geliyor. Buna paralel olarak ulusal varlık fonlarının iktidarın politik çıkarları için kullanılması risklerden bir diğeri. Buna ilaveten ulusal varlık fonunun kaynaklarının ve yatırımlarının yolsuzluklar ve yandaş zenginler yaratmak veya politik rakipleri destekleyen iş çevrelerini yıpratmak veya yok etmek için kullanılması durumu var. Bazı akademik çalışmalar, bazı varlık fonlarının salt yolsuzluk için kurulmuş olduğunu bile yazıyorlar.

Dünya örneklerine bu gözle bakacak olursak, Avrupa Birliği (AB) merkezli fonların yönetiminde bürokratların yanı sıra özel sektör ve sendikalar gibi toplumun değişik kesimlerinden temsilcilerin yer aldığını görüyoruz. AB’deki ulusal varlık fonlarının ana karar mekanizmaları hükümetlerin etki edebileceği şekilde tasarlanmış olmakla birlikte fonun tüm faaliyetleri parlamento denetimine tabi kılınmış durumda.
ABD’deki eyalet fonlarında da yönetim eğitim ve finans dünyasından gelen profesyoneller ile seçimle gelen üyeler arasında bir denge sağlıyor. Şeffaflık için bağımsız denetim raporları düzenli olarak kamuoyu ile paylaşılıyor.
Latin Amerika’daki ulusal varlık fonları genellikle doğrudan hükümetlerin etkisinde yönetiliyorlar. Yönetim ve yatırım süreçleri parlamento denetimine tabi olsa da paylaşılan bilgiler sınırlı olduğundan bu fonlar da şeffaflıktan uzak.
Başta Körfez ülkeleri olmak üzere Ortadoğu’da ise ulusal varlık fonları, iktidarı elinde bulunduran yönetici aile ve çevresi tarafından yönetiliyor. Şeffaflıktan uzak olan bu fonların parlamento ve kamu tarafından denetimi söz konusu değil.
Afrika’daki ulusal varlık fonları da şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda yetersiz olduğu için eleştiriliyor. Türkiye Varlık Fonu’nun bu açıdan durumu şöyle:
Fon yönetim şirketi doğrudan başbakanlığa bağlı ve yönetim kurulu ile genel müdürünü doğrudan başbakan atıyor. Fona istediği her faaliyette bulunma hakkı verilirken yatırım stratejisi, ilkeleri, risk yönetimi politikası, etik ilkeleri konusunda yasada herhangi bir hüküm yer almıyor. Sadece fon yönetimi tarafından hazırlanacak üç yıllık yatırım planının bakanlar kurulunun onayı ile yürürlüğe gireceği belirtiliyor.
Her faaliyette bulunma hakkı bulunan Türkiye Varlık Fonu, ne kamu kuruluşlarının ne de özel sektörün uyması gereken en temel düzenleyici yasalardan muaf tutuluyor. Bunlar arasında Rekabet Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, KİT yasaları, Fonlar ve KİT’lerin Meclis tarafından denetlenmesine ilişkin yasalar, Devlet Memurları Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Devlet İhale kanunu, özelleştirmeye ilişkin yasalar ve hatta Sayıştay Kanunu yer alıyor.
Denetim tarafında ise bağımsız denetim öngörülmekle birlikte asıl denetim raporu başbakanın atayacağı üç kişilik bir denetçiler grubu tarafından hazırlanacak. Parlamento denetimi ise sadece bu atanmış denetçilerin hazırladığı mali raporların başbakanlık tarafından gönderilen hali üzerinden yapılabilecek.
Bu haliyle Türkiye Varlık Fonu AB fonlarına mı yoksa Afrika ve Ortadoğu fonlarına mı daha yakın?
Kararı siz verin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder