6 Ağustos 2012 Pazartesi

Avrupa ve ABD merkez bankalarında neden ses var, görüntü yok?


Geçen haftaya ABD Merkez Bankası (FED) ile Avrupa Merkez Bankası’nın (FED) toplantıları damga vurdu. Finans piyasaları büyük bir umutla, iki merkez bakasından da yeni bir parasal genişleme planı açıklamalarını bekliyordu. Özellikle Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişleme planı açıklamasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü ECB Başkanı Mario Draghi, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada “Euro’yu korumak için ne gerekiyorsa yapılacağını” söylemiş ve “İnanın bana, yapacaklarımız yeterli olacaktır” diye de eklemişti.
Ancak beklentiler boş çıktı. Her iki merkez bankası da yeni hiçbir plan veya önlem açıklamadılar. Draghi’nin “ne gerekiyorsa yapılacak” sözü açık bir çek olarak kabul edilmiş ve piyasalar coşmuştu. Ama Draghi’nin çeki karşılıksız çıktı ve piyasalar aldığından fazlasını geri verdi.
İlginç olan bir nokta da her iki merkez bankasının da ekonomik durum değerlendirmelerinde durumun kötküye gittiğini tesbit etmelerine rağmen bir adım atmamış olmalarıydı. Oysa ekonomik durum hakkında bu tahlilleri yapan merkez bankalarının, buna karşı bir şey de yapmaları beklenirdi. Dünyanın en güçlü iki merkez bankasını, neden umut veriyor ama iş harekete geçmeye gelince duruyorlar?

Bunun temel nedeni, bu merkez bankalarının artık iktidarını büyük ölçüde kaybetmiş olmaları. Ellerindeki aletin hem barutu azaldı, hem de etkinliği zayıfladı.
Merkez Bankalarının barutu azaldı, çünkü en güçlü silahları olan faizleri düşürebildikleri kadar düşürdüler. Bu kadar düşük faizle ekonomiyi ayağa kaldıramamışken, faizleri daha da düşürmenin anlamlı bir sonuç yaratma şansı yok. Merkez bankalarının silahının etkinliği azaldı, çünkü ikinci önemli alet olan para basmakla da anlamlı sonuçlar elde edilemedi. Şimdi finans piyasalarının açgözlülükle beklediği yeni parasal genişleme planlarının da reel ekonomi üzerinde dikkate değer olumlu bir sonuç yaratma şansı yok. Bu yüzden merkez bakaları sıkışmış durumda.
Bu başarısız sonucu, şimdiye değin sadece finans kuruluşlarının karlarını artırmaya yönelik para politikaları izlenmiş olması doğurdu. Yani krizin faturası, krizin sorumlusu olan bankaların sırtından alınarak diğerlerinin sırtına yıkıldı.
Örneğin iki parasal genişleme planı uygulayan FED, piyasaya kriz döneminde 1.6 trilyon dolar pompaladı. Bankalara neredeyse sıfır faizle pompalanan bu paralar, sözde ekonomiye ucuz kredi olarak enjekte edilecekti ve ekonomi canlanacak, istihdam artacak, konut kredisini ödeyemeyen ailelerin borç sorunu hafifleyecekti. Hiçbiri olmadı; çünkü bankalar FED’den aldıkları bu parayı işletmelere ve halka kredi olarak vermek yerine borsa spekülasyonlarına yatırarak dev karlar elde ettiler. Şimdi bankalar kredi olarak vermedikleri bu 1.6 trilyon doların 1.5 trilyon dolarını yine FED’de fazla rezerv olarak tutmayı tercih ediyorlar.
ECB’nin parasal genişleme planında da durum farklı değil. ECB’nin piyasaya para pompalaması sadece bankaların borç krizindeki ülkelerin tahvillerini ECB’ye satarak güvenli gördükleri başka alanlara kaçırmalarına yaradı. Ne borç krizindeki ülkelerin yeniden rahatlıkla borçlanabilmelerinin yolunu açtı, ne de ekonomiyi canlandıracak kredilere dönüştü.
Bu sonuçlar üzerine gelecek yeni parasal genişleme planlarının da farklı bir sonuç yaratması pek mümkün değil. Üstelik her yeni planın, ekonomiyi bırak piyasalar üzerindeki etkisi bile bir öncekinden daha sınırlı ve kısa süreli oluyor. Bu durumda merkez bankalarının da umut verirken bonkör, harakete geçerken cimri davranmaktan başka yolu kalmıyor. Çünkü artık duvara dayanmış durumdalar. Finans piyasaları da imal edilen her umut balonunu iyice şişirmeye çalışarak yolunu buluyor.


http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder