13 Aralık 2010 Pazartesi

Buna güçlü büyüme diyebilir miyiz?


Üçüncü çeyrek büyümesi hakim beklentilere göre daha düşük çıktı. Yılın ilk iki çeyreğinde çift haneli büyümenin ardından büyüme hızı, yüzde 5.49 düzeyine geriledi. İlk yarıdaki ortalama büyüme yüzde 11 olmuştu. Üçüncü çeyrekteki yavaşlamanın etkisi ile 9 aylık büyüme hızı yüzde  8.9’a geriledi.
Üçüncü çeyrekteki yavaşlamaya rağmen yüzde 8.9 olan 9 aylık büyüme, gerek benzer ülkelerin performanslarına göre, gerekse Türkiye’nin uzun dönem ortalamalarına göre yüksek bir hız. Son çeyrekte sıfır büyüme bile olsa, 2010 yılı için yüzde 6.5 büyme şimdiden garanti sayılabilir. Son çeyrekte büyümenin sadece yüzde 1.75’i geçmesi bile yıllık büyümenin yüzde 7’yi aşmasını sağlayacak. Büyüme son çeyrekte de yüzde 5.53 ile üçüncü çeyreğin çok az üzerinde bir düzeyi yakalarsa, 2010 büyümesi yüzde 8’i bulacak.
2009’un en büyük ekonomik daralmalardan birinin yaşandığı bir kriz yılı olmasının getirdiği bir baz etkisi, 2010 yılı büyümesinin yüksek olmasına katkı yapıyor. Ancak ne olursa olsun, bu performansı “yüksek büyüme” olarak adlandırmak haksız olmaz. Muhtemelen 2010 sonunda GYİH toplamı, kriz öncesinde ulaştığı en yüksek düzeyin de üzerine çıkmış olacak. Kuşkusuz krizde kaybedilen 2 yılın işsizlik ve kişi başına gelir alanında yarattığı kaybın telafisi daha uzun zaman alacak.
Bu performansa rağmen büyümeye, bazı hükümet sözcülerinin ifade ettiği gibi “güçlü büyüme” demek pek mümkün gözükmüyor. Çünkü ilk olarak büyüme tamamen iç tüketimin sırtına yıkılmış durumda. Büyümenin diğer bacağı olması gereken dış ticaret topal durumda. Düşük kur ve sıcak para dalgasından aldığı güçle artan ithalat, büyümenin yarıya yakınını alıp götürmüş bulunuyor. Üçüncü çeyrekte iç tüketim ve yatırımların büyümeye yaptığı katkı 10.5 puan. Buna rağmen büyüme hızı yüzde 5.5 düzeyinde. Aradaki 5 puanlık farkın 0.4 puanı stoklardaki azalmadan, 0.5 puanı da ihracattaki gerilemeden kaynaklanıyor. İthalat ise tek başına 4.1 puanı alıp götürmüş.
İthalattaki artışın yatırımlardaki artışın bir sonucu olduğunu söylemek de mevcut durumu tam olarak açıklamıyor. Çünkü tüketim malları ithalatındaki artış hızı, yatırım malları ithalatındaki artıştan daha yüksek.
Bir diğer dikkat çekici nokta ise ihracatın gerek dolar değeri, gerekse miktar endekslerine göre geçen yılın üçüncü çeyreğine oranla artmış olmasına rağmen, milli gelir hesabına göre ihracatta düşüş olması. Yılın üçüncü çeyreğinde bir yıl öncesine göre ihracat dolar değeriyle yüzde 6.44, ihracat miktar endeksine göre de yüzde 5.3 artmış gözüküyor. Buna karşın milli gelir hesabına göre ihracatta yüzde 2’lik bir gerileme var.
İhracatın, ürünlerin maddi miktarlarına göre ölçüldüğü miktar endeksine göre artarken, milli gelir hesabına göre düşmesinin iki nedeni olabilir. Bunlardan birincisi ihracatın dolar değeri ve miktar endeksi hesabına sadece mallar girerken, milli gelir hesabına hizmet ihracatının da dahil edilmesidir. Ancak elimizde bu farkı hizmet ihracatının yarattığını gösteren bir veri de yok.
İkincisi ise ihraç edilen mal ve hizmet miktarı artarken, bunun içerdiği katma değerin azalmasıdır. İhraç edilen malların içerdiği katma değerin azalması ise bir sanayisizleşme işareti olabilir. Sıcak para-düşük kur sarmalı, üretimi katma değeri düşük emek-yoğun alanlara doğru sıkıştırıyor olabilir. Sıcak paranın ekonomide yarattığı tehditlere bu açıdan da bakmakta yarar var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder