11 Şubat 2011 Cuma

Sanayide rekor, Merkez’in hesaplarını zora sokacak


Ocak ayı enflasyon verileri, içinde bir dizi kaygı verici işaretler taşısa da, en azından dış görünüşü itibarıyla Merkez Bankası’nın elini rahatlatacak nitelikteydi. Aralık ayı sanayi üretim verileri ise tam tersine Merkez Bankası’nın hesaplarını zora sokacak nitelikte.
Ocak ayında yıllık TÜFE, baz etkisinin de büyük katkısıyla 1.5 puan birden düşerek yüzde 4.9’a indi. Merkez Bankası’nın en fazla önemsediği çekirdek enflasyon göstergesi olan I Endeksi, önceki aya göre 0.19 puan yükselmiş bile olsa, hala yüzde 3.18 gibi enflasyon hedefinin çok çok altında bir düzeyde. Bunlara ilaveten baz etkisiyle enflasyonun en azından şubatta da düşecek olması, Merkez Bankası’nı rahatlatan olgulardı.
Sanayi üretimi de enflasyon gibi başarılı bir performans gösterdi. Sanayi üretim Endeksi, aralıkta 136.4 puan ile rekor kırdı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık üretim artışı, yüzde 5.7 gibi az görülebilecek bir rekor artış kaydetti. Böylece 2010 yılı toplam sanayi üretimindeki artış da yüzde 13.9 ile rekor kırdı.
Sanayi üretiminin bu kadar rekoru bir arada kırması, Merkez Bankası için ne kadar “tatlı” bir sürpriz oldu, tartışılır. Merkez Bankası, yılın son çeyreğinde üretim artışının yeniden ivmelenerek atak yaptığı tesbitini daha önceden yapmıştı. Ancak aralık performansı, muhtemelen Merkez Bankası’nın tahminlerini de aştı. Sanayi üretimindeki bu artış, ihracatın desteğinin yanısıra iç talebin hala canlı olduğunu gösteriyor.

MERKEZ’İN POLİTİKASI NASIL ZORLANACAK?

Merkez Bankası’nın yeni politikası iki ayağa dayanıyor. Birisi kredi genişlemesini frenlemek için zorunlu karşılıkların artırılması, ikincisi kısa vadeli sıcak para girişini caydırmak için kısa vadeli faizlerin düşürülmesi.
Merkez Bankası’nın bu politika bileşimini tercih gerekçesini, enflasyonun düşüş, kredilerin artış eğiliminde olmasına bağlıyor. Eğer enflasyon yükselmeye başlarsa, Merkez Bankası’nın yaklaşımına göre politika faizini artırması gerekecek.
Sanayinin performansını koruması, Merkez Bankası’nın politikasının dayandığı temeli sarsabilir. Çünkü sanayideki hızlanma çıktı açığının, yani ekonominin potansiyelinin altında üretim yapma durumunun, Merkez Bankası’nın hesapladığından daha hızlı ve daha çabuk kapanmasına yol açabilir. Bu da enflasyon baskısının daha kısa sürede ve daha güçlü olarak hissetilmeye başlaması demek.
Kaldı ki enflasyonun gelecekteki eğilimi konusunda şimdiden tedirgin edici gelişmeler var. Dünyada petrol ve gıda fiyatları artıyor. Bu, içerideki kur artışıyla birleşince iki kat enflasyon baskısı yaratıyor. Kurların düşük kalması, ithal fiyatları ucuzlatarak, iç piyasada da fiyatların yükselmesini frenliyordu. Kurların artmaya başlaması, bu baskıyı da kaldıracak. İlk etki, üretici fiyatlarındaki hızlı yükselişte kendisini gösterdi. Yükselen üretici fiyatları, ithal fiyatlarının da yükselmesinin verdiği imkanla, önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarına da yansımaya başlayacak.
Sanayi üretimindeki hızlı artış, enflasyon konusunda Merkez Bankası’nın dışarıdan görüldüğü kadar rahat olamayacağını gösteriyor. Enflasyondaki artış, Merkez Bankası’nı tekrar faiz artırmaya zorlayabilir. Böyle bir durum kendini anlatmakta zorlanan Merkez Bankası için yeni bir güven sorunu demek.
Aslında sorun, Merkez Bankası’nın elindeki araçlarla tek başına başaramayacağı bir işi üstlenmiş olması. Kredi genişlemesi ve risk kontrolü alanında asıl silahlar BDDK’nın elinde. Sıcak parayı frenleme alanında ise asıl silah vergi yoluyla hükümetin elinde. Onlar kenarda dururken Merkez Bankası, kazanması hayli şüpheli bir savaşı yalın kılıç sürdürmeye çabalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder