26 Mart 2012 Pazartesi

Cari açığı kim patlattı: Hükümet mi, vatandaş mı?

Kalkınma Bakanlığı’nın sürdürülebilir büyümede yurtiçi tasarrufların rolü konulu raporuyla birlikte yurtiçi tasarrufların nasıl artırılacağı üzerine tartışmalar arttı. Dünya Bankası’nın katkılarıyla çoğunluğu Türk akademisyenler ile Merkez Bankası ve Kalkınma Bakanlığı uzmanları tarafından hazırlanan rapor, mevcut durumun genel bir resminin çekilmesinin yanısıra bazı politika önerileri sunuyor.
Yurtiçi tasarruf dinamiklerinin nasıl geliştiği, tasarrufları artıran ve azaltan faktörlerin neler olduğu ve çözüm önerileri konusunda raporda şimdiye dek duymadığımız pek yeni bir fikir yok. Onyılladır bu konu ne zaman gündeme gelip tartışılsa, benzer tesbit ve öneriler ortaya çıkar.
Rapor, özel tasarrufların düşük kalmasında gelir dağılımı, yüksek işsizlik, düşük işgücüne katılım oranı, kadın istihdamının düşük olması, düşük eğitim düzeyi ve yüksek kayıtdışılık gibi sosyo ekonomik sorunların etkisini kabul ediyor. Buna karşın rapor, iş çözüm önerilerine gelince, sosyo ekonomik sistem ve ekonomi politikalarını eleştirmeyi kaçınılmaz olarak gerektiren bu konulara girmiyor. Öneriler, bu temel alan yerine ağırlıklı olarak finansal alandaki mikro önlemlerle sınırlandırıyor.

Oysa temeldeki sorunların çözümü yolunda bir ilerleme sağlanmadan finansal alanda atılacak adımların anlamlı sonuçlar üretebilmesi mümkün değil. Örneğin raporun en öne çıkan önerisi özel emeklilik sisteminin geliştirilmesi. Bu konunun hayat sigortası adı altında gündemimize girmesi, 20 yıldan daha eski bir zamana uzanıyor. Bu süre içinde birçok yenilik ve teşvik sisteme dahil edildi. Buna karşın 20 yılda alınan yol, ancak birkaç arpa boyu. Bunun nedeni ne kurulan sistemin, ne teşviklerin, ne de tanıtımın yetersiz olması değil. Temel neden Türkiye’nin OECD içinde gelir dağılımı en bozuk üçüncü ülke olması.
Gelir dağılımı iyileştirilmeden, gerçek işsizlik oranı düşürülmeden, kadınlar ekonomik hayatın içine çekilmeden tasarrufları, sadece yeni finansal araçlar çıkararak veya banka kredilerine sınır koyarak yükseltemezsiniz. Sendikasız, güvencesiz ve ucuz emeğe, kayıtdışına dayalı istihdam düzeni ile tasarrufları artıramazsınız. Niteliksiz ve geri eğitim sisteminin üzerine oturan niteliksiz işgücü potansiyeli ile tasarruflar artırlamaz. Özgürlükten yoksun üniversiteler ve katma değeri düşük alanlara hapsolan üretim düzeni ile tasarrufları artıramazsınız.
Bu temel konuları teğet geçince cari açığın temel nedeni tasarruf açığı olarak görülüyor. Yani cari açığın sorumlusu sistemdeki çarpıklıklar ve izlenen ekonomi politikaları değil, vatandaşın fazla harcayıp az tasarruf yapması... Bu yaklaşım, en azından cari açıkta AKP döneminde yaşanan hızlı artışı ve son iki yıldaki patlamayı izah edemez. Konuya “cari açık artı iç tasarruflar eşittir yatırımlar” dar hesabıyla bakarsanız matematik olarak doğru gözükebilir. Ancak bu formül, özel tasarrufların neden AKP döneminde yarıyarıya azaldığını açıklayamaz.
Cari açıktaki patlamayı yaratan yıllardır izlenen dizginsiz sıcak para politikasıdır. Sıcak paraya dayalı şişirilmiş büyüme politikaları, iktidara politik bir rant sağlasa da, ekonominin sağlığını ve geleceğini, dünyadaki serseri paranın gel-gitlerine mahkum hale getirmiş durumda. Ekonomide artan kırılganlığın, büyümenin sürdürülemez olmasının asıl sorumlusu da sıcak paracı ekonomi politikasıdır. Cari açığın milli gelirin yüzde 10’una kadar tırmanmasının sorumlusu da vatandaş değil, ekonomi yönetimidir.

http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder