24 Ocak 2011 Pazartesi

ABD-Çin zirvesinin galibi yine Çin oldu

Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, geçen hafta ABD’ye 4 günlük bir resmi ziyaret yaptı. Çin, bu zirveyi de, en başta ekonomik konular olmak üzere temel hiçbir konuda ABD’nin istediği tavizleri vermeden bitirmeyi becerdi. Zirve gündemindeki konuların çoğunda isteklerde bulunan taraf ABD idi. Hu, anlaşmazlık konularının karşılıklı güç gösterisine dönüşmesini önlerken, aynı zamanda temelde dişe dokunur bir taviz vermeden sadece güven verici mesajlarla durumu idare etme başarısını gösterdi.
Kulislerden sızan bilgilere göre ABD, zirvenin ardından ortak sonuç bildirgesi yayınlamaktan vazgeçmek ve Hu onuruna verilecek resmi akşam yemeğinin iptaline kadar her türlü zorlamaya başvurdu.
Beyaz Saray’ın, “Hu, zirvenin başarısızlıkla sonuçlanmasını göze alamaz ve tavi verir” hesabı boşa çıktı. Bununla birlikte, iki yıl önceki Pekin ziyaretinde duruşu pasif ve teslimiyetçi bulunan Obama, bu kez görüntüyü kurtarmış da oldu.
ABD ekonomisi için en hayati konular olan Çin’in parasının değerini yükseltmesi başta olmak üzere Çin devlet ihalelerinde yabancılara uygulanan kısıtlamalar, telif hakları ve nadir elementler ihracatındaki sınırlamaların kaldırılması konularında Çin temelde pozisyonunu değiştirmedi. ABD tarafı, sadece kullanılan ifadelerin satır aralarından çıkardığı bazı yumuşama sinyalleri ile yetinmek zorunda kaldı.
Politik alanda ise en flaş konu, Hu’nun gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine Çin’in insan hakları konusunda hala yapcağı şeyler bulunduğunu kabul etmesi oldu. Ancak Hu, aynı zamanda ülkelerin kendi kültürel ve sosyal koşullarının da dikkate alınması gerektiğini belirterek kendine bir açık kapı da bıraktı. Çin’in Tibet sorununu kendi iç meselesi olarak görme ve dış müdahalelere karşı çıkma tutumu ise tüm katılığı ile sürüyor.
İran ve Kuzey Kore’ye yaptırımlar konusunda Çin’in duruşunda, ABD’nin ısrarına rağmen herhangi bir değişiklik olmadı. Ancak Çin ilk kez, Kuzey Kore’nin uranyum zenginleştirme çalışmalarından ABD’nin duyduğu kaygılara katıldığını ifade etti. Bu da ABD’nin Batı Pasifik’teki deniz gücünü artırma tehdidinin bir sonucuydu. ABD, elinin zayıf olduğu ekonomi alanında bir sonuç alamazken, elinin güçlü olduğu askeri alanda sonuç alabildi.
ABD’nin zirveden beklentileri ne kadar somut ise Çin’in beklentileri de o kadar sembolikti. Çin ABD’nin somut beklentilerini savuşturmayı becerirken, kendi sembolik beklentilerini dört dörtlük bir şekilde elde etmeyi de başardı.
Hu’nun hedefi Çin’in global süper bir güç olduğunu, Washington’da tescil ettirmekti. 5 yıl önceki Washington ziyaretinde Hu, orta düzeyde bir ağırlama ile karşılaşmıştı. O zaman Çin’in ekonomik büyüklüğü şimdikinin yarısı kadardı ve dünyada 5. sıradaydı. Şimdi dünyanın 2. büyük ekonomisi olarak Çin, Beyaz Saray’da birinci sınıf bir ağırlama ile karşılandı. 21 pare top atışı, Beyaz Saray’da başbaşa yemek, Hu’nun onuruna görkemli bir resmi davet, canlı yayınlanan ikili basın toplantısı, Çin’in dünya sahnesine bir süper güç olarak kabulünün de simgeleriydi.
Süper güç tacını, birinci rakibinin elinden Beyaz Saray’da kuşanan Çin, Sovyetlerin dağılmasından sonra ortaya çıkan boşluğu doldurmaya başlıyor. Hu-Obama zirvesi, tek kutuplu dünyadan iki kutuplu dünyaya geçişin simgesel olarak ilanı sayılabilir. Çin, şimdiye değin sadece dışarıdan gelen baskılara karşı kendi rotasından şaşmamaya çalışan bir ülke gibi davranıyordu. Artık dünyanın her köşesindeki politik konulardan, global ekonomik düzenlemelere kadar her alanda Çin’in sesini daha fazla duymaya, ağırlığını daha fazla hissetmeye başlayacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder