2 Ocak 2012 Pazartesi

2011’de alınmayan önlemlerin faturasını 2012’de ödeyeceğiz

Geride bıraktığımız yılda ekonominin en kritik sorunu cari açıktaki hızlı artışın önlenmesi ve düşürülmesi idi. 2010’da ekonominin aniden ısınmasını, dışarıdan gelen dizginsiz sıcak para sağlamıştı. Cari açıktaki aşırı artışın riskli hale gelmekte olduğu daha 2010 yılında görülüyordu. Sorun 2011’de hızlanarak büyümeye devam etti.
Ekonomideki sıcak para bağımlılığını azaltacak önlemleri almak birinci derecede hükümetin göreviydi. Ancak hükümet, hem iktidara geldiğinden bu yana ekonomik performansını büyük ölçüde sıcak para girişine borçlu olduğu için, hem de seçim önceliği yüzünden, 2011’de de sırtını sıcak paraya dayamaya devam etti.

Politik olarak giderek hükümete daha bağımlı hale gelen Merkez Bankası da bu çerçevenin pek dışına çıkmadı. Ne sıcak para ve cari açığa karşı etkili önlemler aldı, ne de ekonomi yönetimine gerekli uyarıları yaptı. Seçimlere kadar Merkez Bankası, cılız adımlar atmaktan öteye gidemedi. BDDK ise ancak seçimlerden sonra devreye sokuldu.
Ama artık çok geç kalınmıştı ve cari açık, uluslararası fonları ürküten bir boyuta ulaşmıştı. Öyle ki bir kredi derecelendirme kuruluşu, adeta dalga geçercesine, Türkiye’nin cari açık miktarının, doları basan ABD’den sonra ikinci olduğuna dikkat çekiyordu.
Cari açığın yarattığı tedirginliğe Avrupa’daki borç ve likidite sorunları eklenince, yılın üçüncü çeyreğinden itibaren yabancı fon hareketlerinde sıkıntılar başladı. 3. çeyrekte cari açığın milli gelire oranı yüzde 10.1’e çıkarken yabancıların Türkiye’ye getirdiği toplam fon yarı yarıya azaldı. 2. çeyrekte 10 milyar dolar olan yabancıların Türkiye’ye doğrudan yatırım, portföy yatırımı ve mevduat şeklinde getirdikleri fon miktarı., 3. çeyrekte 5.3 milyar dolara düştü. Bu yüzden 3. çeyrekteki 15.92 milyar dolarlık cari açık, ancak döviz rezervlerinde 4.36 milyar dolarlık bir erimeyle finanse edilebildi. Ödemeler dengesi verileri eylül ve ekimde Türkiye’den etkili bir sıcak para çıkışı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle ekimde bir ayda rezervlerde 3.69 milyar dolarlık bir erime yaşandı.
Böyle bir erime için rezervlerimiz çok yeterli değil. Haziran sonunda 93.74 milyar dolar olan Merkez Bankası’nın brüt rezervleri, 3. çeyrekte 6.2 milyar dolar azalarak eylül sonunda 87.54 milyar dolara düştü. 23 Aralık itibarıyla da 4.69 milyar dolar daha azalarak 82.85 milyar dolara indi. Buna altın rezervlerinin eklenmesiyle bulunan net rezevler ise haziranda 99.36 milyar dolar, eylülde 93.6 milyar dolar, aralıkta ise 93 milyar dolar düzeyinde.
Oysa 2012 içinde ödenecek dış borç miktarı 71.62 milyar dolar düzeyinde. Eğer cari açık hükümetin hedeflediği gibi 65.4 milyar dolar düzeyinde kalırsa, bu yıl Türkiye’nin 137 milyar dolar finansmana ihtiyacı olacak. Şu anda Merkez Bankası’nın rezervlerinin tamamı, bu yılki finansman ihtiyacının ancak yüzde 60.46’sını karşılayabilecek düzeyde. Bu arada Merkez Bankası’nın, TL mevduatın zorunlu karşılıklarının döviz ve altın olarak tutulmasının yolunu açmasının etkisini de hesaba katmak gerekiyor. Bu uygulama Merkez Bankası’nın rezervlerini, kullanabileceği düzeyden daha yüksek gösteriyor.
Döviz rezervlerindeki erimenin sürmesi karşısında finansman ihtiyacının yarattığı tansiyon daha da artacak. Bu da yabancı fonları, Türkiye’ye karşı daha ürkek hale getirecek. Bu durum ekonominin 2012’deki gidişatını, tamamen yabancı fonların gel-gitlerine teslim etmiş durumda. Avrupa’daki sorunların gölgesinde 2012 için umutlu bir manzara çizmek mümkün gözükmüyor.
Merkez Bankası’nın günlük dalgalanmalara bu kadar hassas hale gelerek adete bir spekülatör gibi hareket etmeye başlamasının, Başkan Erdem Başçı’nın şapkasından hergün yeni bir tavşan çıkartmak zorunda kalarak kafa karıştırmasının, nedeni bu. Cari açık konusundaki başarısız politikaların faturasını hep birlikte ödüyoruz.

(http://www.haberturk.com/htyazar/ismet-ozkul)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder